baştan not: Geçen sefer 7 oyuncu yazmıştım, bu sefer 5'te son diyerek tadında bıraktım. Yazıda bir çok kez atıf yaptığım birinci yazı burada. Heh derseniz yazı okurken arkada şarkı da çalsın, bu yazılık müzik önerim de bu
İlk yazıdan bu yana iki hafta falan geçti, aslında bu kadar uzatmamış olmam lazımdı arayı ancak takım o arada biraz top oynamaya niyetlenince gerekli motivasyonu bulamamıştım. Ta ki Fenerbahçe maçına ve onlardan sonra yaşananlara kadar. Saha içinden ziyade saha dışında yaşanan pespayelikler, Mahmuti'den beri belli bir ivmeyle yukarıda kalmaya çalışan organizasyonda, bu yolda emek vermiş herkesin emeğine edilebilecek en büyük hakaretti. İpekçi'de geçen seneden beri bulunabilen, Cem Akdağ senesinde basketbol izlemeye bile henüz başlamamış biri olarak burada öyle çok ahkam kesmek istemiyorum. Ancak Ataman da, o malum güruh da bu şubeyi neredeyse sıfırdan bir yerlere getiren iradenin bir parçası değiller. Onların gölgelerine de kısa süreçte artık ihtiyacımız yok.
Böylelikle sıcak gündemle ilgili hissiyatlarımı olabilecek en soft şekilde anlattıktan sonra bir paragraf da takımın haline bakıp oyuncu incelemelerimize geçelim. Yazı yazmadığım süreçte Real Madrid ve Trabzonspor maçlarını kazanmıştık. CSKA maçında da olumsuz sayabileceğiniz bir oyun yoktu ancak Fenerbahçe bize sene başından beri geminin ne kadar fazla su aldığını olabilecek en acı şekilde gösterdi. 25 dakika iyi hazırlanmış, sahadaki oyuncuları elinden geldiğince mücadele eden bir takım vardı. 25 dakikadan sonra ilk gördüğümüz şey takımın karar vericilik merkezinin oldukça kötü olduğuydü, onu fiziksel yorgunluk ve bunun takip ettiği plan dışına çıkmalar izledi. En sonunda maç bitmeden sahadan kopan oyuncu ve taraftar grubu da maç özelinde üstümüze son toprağı attı. Şimdi takıma oyun iq'su ilacı vuramayacağımıza, aynı şekilde takıma 15 Mart'tan sonra kondisyon yükleyemeyeceğimize, takımla koçu, koçla taraftarı, taraftarla yönetimi bir amaç uğruna tekrar bir araya getiremeyeceğime göre bu takımın play-off'ta şimdiye kadar 0-11 çektiği üç rakibi Banvit-Efes-Fenerbahçe'ye karşı 3 maçlık bir seri kazanma ihtimali bulunmuyor. Şu an önümüzde duran olası Beşiktaş eşleşmesi hariç takımın başarabileceği şeyler bitti denilebilir. Bu da bir önceki yazının girişinde bahsettiğim sorunlardan biri şüphesiz.
Neyse yaptığımız güncel durum tespitinin ardından ailenizin blogger'ı Fed'in sizler için izlediği oyuncuların ikinci bölümüne geçebiliriz.
DeAndre Kane:
27 yaşındaki Real Betis oyuncusu. Birleşik Devletlerli guard. Ben bu yazı serisi için liste çıkartırken kendisi Nizhny'deydi ancak arada serbest kalıp Sevilla'nın yolunu tuttu. Bruno Fitipaldo'yu aldığımız dönemde istediğimiz oyunculardan biriydi Kane. Bir şekilde çıkışını alamayıp anlaşamamıştık Kane'le ancak sanıyorum hedefsiz kalmalarının da etkisiyle nihayet Niznhy onu bırakmakta razı oldu. Buradan sezon sonuna kadar ne yapar diye bakacak olursak da öncelikle asla kendisine uygun olmayan bir lige ve bir kadroya gittiğini söylemek lazım. Hatta liginden bağımsız olarak Betis tempo konusunda Avrupa'nın en hareketsiz ekiplerinden biriydi sezon başından beri, bu sezonun sonuna kadar olan süreçte lige alışması mümkün olmayacak ancak takıma katacağı mobilizasyon ve savunma sertliği bile Zan Tabak'ın takımını ligde tutmaya yetecektir.
DeAndre Kane hakkında 2016-17 sezonun İspanya ayağı hakkındaki görüşlerim böyle ancak daha çok üstünde durmamız gereken yer onun bu sezon Volga'da yaptıklarıydı. Bu sezonuyla ilgili bahsetmemiz gereken ilk şey oyununun tavanına çok yaklaşmış olduğu. Evet, artık biliyoruz, Kane hiç bir zaman şutuyla rakiplere sıkıntı yaratan, skorer kimliğiyle de rol alabilen, rakip savunmaların üstüne odaklanacağı bir oyuncu olmayacak. Ancak DeAndre Kane 196 cm boy ve 100 kiloluk cüssesiyle bir numarada tamamen bir orantısız güç. Potayı zorlamaları, re-bound'a girmeleriyle beraber eşleşmek istemeyeceğiniz bir rakip. Ve rakibi karşılamasından post savunmasına, 2-3-4'ü değişebilmesinden delinmeyen savunma bilgisine kadar komple bir savunmacı. Ama onu potansiyeline ulaştıran en büyük gelişimi asist yönünde oldu. Neyse irdelemeye başlayalım.
Kane'den bahsederken ilk bahsetmemiz gereken yer savunması. Yukarıda bahsettiğim gibi Kane, 27 yaşında kariyerinin zirvelerinden birini yaşıyorken kesinlikle bir komple savunmacıya dönüştü. Nizhny'deki partneri Boynton'ın da etkisiyle savunmada artık kesinlikle risk alan bir oyuncu değil.(çünkü riskleri o alıyor) Rakibini karşılıyor, temas ve sürtünme yaratıyor, oyununu bozup topu elinden çıkarmaya teşvik ediyor. Ancak buna rağmen top çalma ortalaması 1.6 gibi fena olmayan bir seviyede. Bunların yanında DeAndre Kane savuunma re-boundlarında da çok aktif bir isim. Bu sezon sahada olduğu zaman oluşan tüm savunma re-boundlarının %21.3'ünü topladı. Ortalaması savunma re-boundlarında 5.1. İş toplam re-bound'a geçtiğinde de bu sayılar %15 ve 7.4 oluyor ki bir kısa için çok etkileyici.
Ancak DeAndre Kane'i özel kılan şeylerden biri de tüm bunlara rağmen hücum ratingi'nin savunma ratingi'nden yüksek olması. Hoooop buradan da geçelim DeAndre'nin hücumdaki işlevlerine. Aslında burada yanlış bir kabul edişe değinmek istiyorum. Basketbolda bir savunmanın bir kısaya karşı esnemesi için o kısanın şut yüzdesinin değil şut kullanma sayısının önemli olduğunu düşünüyorum. Yani eğer guard rakip perdenin altından geçtikten sonraki sorun şutu sokup sokamayacağı değil şutu kaldırıp kaldırmayacağı. Bu hususta DeAndre Kane bu sene maç başına yarım şut kadar geliştirdi ancak Ivan Strebkov ve Kenny Boynton gibi şut kullanmayı seven oyuncularla yan yana oynadığını da düşününce bu gelişim kıymetsiz değil.
Oyun alışkanlıklarına geldiğimiz zaman Kane perdeleri genellikle sol tarafına ister. Sağına vurduğu zaman potaya çok güçlü gidebilir, ancak perdeden geçtiği pozisyonlarda da aklındaki bir numaralı bitirme planı potaya gidişler. Sol kanattan durdurulması hayli güç cut oyunları oynar, post-up oyununda da pozisyonuna göre çok iyi bir noktada. Hücumdaki bitirişleri bu kadar boyalı alana bağlı bir oyuncu için bitiriş kalitesi önemli ve DeAndre Kane o noktada da bir sıkıntı yaşamıyor (%52.3). Asist olarak bu sene kendini çok geliştiren isim bu özelliği sayesinde bu sene Strebkov'dan bir bitirici çıkardı neredeyse.
Toparlamak gerekirse, DeAndre Kane yanında bitirici özellikleri bulunan bir oyuncuyla beraber çılgın verim verebilecek bir guard. Patlayıcı skorer meziyetleri tabii ki onun yakınından bile geçemez ancak fiziği, savunması ve bunları besleyen oyun motoruyla prime Jamont Gordon'u anımsatan bir yapısı var. Hairston gittiğinden beri de düzenli bir perimetre savunmasına hasret kalan takımımız adına DeAndre Kane gidilebilecek en doğru guard tercihlerinden biri.
Achille Polonora:
25 yaşındaki Reggio Emilia oyuncusu. İtalyan 4 numara. Achille Polonara, Amedeo Della Valle'den sonra bu yazıda anlatacağım ikinci Reggio Emilia oyuncusu. Benim de eskiden aralarında bulunduğum İtalyan basketbolu sevenler, Polonara'nın ismini uzun zamandır biliyor ancak takımının ne Avrupa'da ne ligde dişe dokunur bir başarı elde edememesi onu uzun zamandır olduğu seviyeye kilitledi. En yakın örnek olarak Trento'da Eurocup yarı finali oynayarak EC'de yılın ilk beşine seçilen Pascolo ondan daha yaşlı ve yetenek tavanı daha düşük olmasına rağmen Euroleague seviyesine atlamayı başarmıştı. İlk yazının bir yerlerinde bahsettiğim gibi (umarım bahsetmişimdir) Galatasaray, önümüzdeki seneden itibaren kendisiyle büyüyecek oyunculara yönelip bir temel atmalı, atmasa da artık o seviye oyuncular için ilgi çekici olmalı. Her yaz guard transferi konuşulurken lafın dönüp dolaşıp "Jeter'ı mı alalım Pargo'yu mu?" seviyesine gelmesinden siz de sıkıldıysanız bu hususta bana hak vereceksinizdir.
Neyse konuyu bulandırmadan oyuncuma geçelim. Geçelim de neresinden başlayalım... Tabii ki hücumundan. Achille Polonara'nın en dikkat çeken özelliği çeşitli bir hücum silahı olması. Kariyerinin her döneminde özgüvenli bir dış atıcı olmuştur Polonara. Bu özensiz şut tercihleri ve yeteneğine göre düşük yüzdeye sebep olsa da buradaki asıl sorumlunun kendisi olmadığını söylemem gerek. Yine Della Valle kısmında anlattığım gibi bu çekirdeğin belli bir süre beraber oynadığı tek zeki kısa 40'lık Rimantas Kaukenas'tı. Onun için arada sırada kafasına göre kaldırıp attığı oluyor ancak buna rağmen yayın gerisinden isabet oranı %35. Dış şutu yeteneği pozisyonuna göre iyi olsa da Achille Polonara atışlarının çoğunu yay içinden kullanıyor. Belli başlı bir orta mesafe tehdidi olmasına karşın Polonara'nın yay içi hücum repertuvarındaki en fark yaratan parçası ise tepeden oynayıp genellikle potaya yakın bitirdiği 1-e-1 hücumlar.
Burada belirtmek istediğim şey Polonara'nın 1-e-1 meziyetlerini övmek değil zira o pozisyon ve o boyda 1-e-1'i Delroy James de oynuyor. Burada bahsedeceğim nokta şu, Polonara güçlü bir isolation oyunu oluşturabilecek kadar ball-handling'e sahip bir oyuncu. bunun yanında 3 senedir istikrarlı bir şekilde 1.5'tan fazla asist yapabilecek seviyede ve asist/top kaybı oranı da 1.6 seviyesinde. E ama ne üzerine kurgulanmış bir yaratıcılık rolü var, ne de herhangi bir set de takımın top dolaşımına katkı veriyor. Diyeceğim o ki Polonara sürekli 10 sayılar çevresinde bir ortalama yakalamasına rağmen hücumdaki potansiyeline ulaşmayı geç bazı yeteneklerinden habersiz bir oyuncu. Üstüne düşen geliştirici bir koç ve saha içinde karar almasını bilen bir kısayla beraber hücumunu çok üst noktalara çekebilir.
Polonara'nın işin savunma kısmındaki yetenekleri ise çoğunlukla atletizmi ve oyuna olan sevgisi üzerine. Bu da yine ham bir yetenek olduğu için çoğu zaman pozisyonunu kaybetmesine sebep oluyor ancak 4 numara için hiç fena olmayan bir atletizmi olduğunu söylemek lazım. Yardım savunmaları konusunda çok agresif değildir, blok kovalamaz ancak kötü savunmacı olduğunu da söyleyemem. Re-bound hususunda şu an takımının en iyi oyuncusu konusunda Polonara. Maç başına 4.6 savunma ve 1.8 hücum re-boundu çeken oyuncu toplamda işte 6.4'e ulaşıyor. Oyunda olduğu zaman oluşan savunma re-boundlarının %22.4'ünü alan oyuncu, bu istatistikle Galatasaray'a gelmiş olsa sadece Tibor Pleiss'a geçilmiş olacaktı.
Achille Polonara, İtalya Ligi'nin serkeş yapısı yüzünden potansiyeline henüz ulaşamamış bir oyuncu. Tıpkı Della Valle, tıpkı Milano'dan ayrılmadan önceki Nicolo Melli gibi. Tabii ki Melli kadar komple bir yetenek değil kesinlikle ancak oyundan anlayan, kafasındaki doğru basketbolu sahaya yansıtmaya çalışan elit bir koçla yan yana geldiği ilk anda da seviye atlayacağı kesin. Atletik fiziğine rağmen boyunun 2.01 olması onun versalitesini düşürüyor ancak oyuna olan sevgisiyle bünyesindeki her handikabı saha içinde kapatabilecek bir isim. Avrupa'daki 4 numara kısırlığını da düşününce Polonara doğru planla elinden tutanı yukarıya çekecek bir transfer hedefi olarak dikkat çekiyor.
Alex Kirk:
25 yaşındaki Anadolu Efes oyuncusu. Birleşik Devletlerli pivot. Bilmiyorum son bir yıldır kaçıncıya Alex Kirk yazmış olacağım bununla birlikte ama haklı çıktığım bir konuda biraz üstelemek istiyorum. Evet bu sefer size geçen seneki gibi İtalya'nın alt seviye takımında kendini gösteren Alex Kirk yerine Euroleague seviyesinde kendini az biraz da olsa soru işaretlerini kaldırabilmiş olan olan Alex Kirk'ü anlatıyor olacağım (formal dil) size. Bu özelliği ve bu sezon Efes'ten aldığı maaş beni biraz bu yazı için koymasa mıydım tereddüdüne düşürüyor ancak, neyse yine de başlayalım.
Alex Kirk'ten bahsediyorsak ilk atıfta yapmamız gereken nokta hücumu pek tabii. John Bryant ve Ioannis Bourousis gibi kalıbına rağmen komple skorer olan uzunlar familyasının son üyesi olan Alex Kirk, hücumda ne çizerseniz oynayabilecek bir pivot. Pistoia döneminde maç başına 3'e yakın deneme ile %35 üçlük isabeti bulan oyuncu bu sezonun Efes döneminde o özgürlüğü bulamadı ancak maç başına 0.8 denemeye 0.4 isabet ile bileğinin yağ bağlamadığını da gösterdi diyebiliriz. Diyemesek de demiş olayım :/. Bu anormali seviyesinde kalıp-şut becerisinin yanında ikili oyunları da başarıyla oynayabilen oyuncu, pick&roll ve pick&pop oyunlarının ikisinde de oldukça tehlikeli bir isim. Bu özellik Kirk'ün özellikle "horn" setlerinde onu kullanabilen bir koçun elinde oldukça tahmin edilemez bir silaha dönüşmesini sağlayabilir.
Yine potaya yaklaştığı oyunlardan devam edecek olursak Alex Kirk yukarıda belirttiğim p&r oyunlarının yanı sıra post-up oyunlarıyla da potaya yaklaşabiliyor. Potaya yakın pozisyonlarda bitiriş oranı %49. Karşılaştırmak gerekirse Bourousis bu sene Yunanistan Ligi'nde bile %47 civarında oynuyor. Yine aynı familyanın bir üyesi olan Bojan Dubljevic'in de aynı civarlarda bir yüzdeyle oynadığını belirtelim. Hücumdaki meziyetleri bunlarla sınırlı değil Kirk'ün. Geçen sene çok yardımcısı olmadığı için, bu sene de çok eline top değmediği için bu özelliğini istatiksel olarak parlatamasa da Alex Kirk ikili sıkıştırmalarda boş adamı bulabilen ya da sırtı dönükken yanından yapılan cutları besleyebilen bir oyuncu. Her açıdan komple bir hücum silahı.
İşin savunma tarafında da Alex Kirk'ün güvendiği özellikleri ise geniş kanat uzunluğu, çabukluğu ve pozisyon bilgisi. 213'lük boyu ve 111 kiloluk kalıbına rağmen izafi derecede çabuk olan ayaklarına, 2.25'lik kanat açıklığını eklediğimiz zaman Alex Kirk üzerine oynayan hücumlar için ciddi bir blok tehdidi haline geliyor. Bu konuda geçen sene İtalya Ligi'nde 1.3 gibi iyi bir ortalama yakalayan oyuncu işin o tarafında da bezi olan bir isim. Üzerine oynanmadığı zaman da zaten sahip olduğu pozisyon bilgisi ve devasa kalıbı ile işleri yoluna koyan pivot, bu kalıbının ekmeğini re-boundlarda da yiyor. Özellikle hücum re-boundlarında. Bu sezon Euroleague'de aldığı sürelerde oluşan hücum re-boundlarının %14.1'ini alan oyuncu bu alan Euroleague'in ilk 10 isminden biri olmuş durumda.
Alex Kirk'ün en önemli handikabı ise devamlılık ve atletizmi. Efes'te dakikaları doldurmaktan çok da ileriye gitmeyen rolüne karşın henüz bir sorun yaşattığını söyleyemeyiz ancak İtalya günlerinde bu onun adına ciddi bir sorun teşkil ediyordu. Pistoia'dan yukarı bir seviyede alacağı büyük rol onun adına ciddi bir sınav olacak. Atletizm sorunu da zaten onun bu yeteneklerine karşın Avrupa'da olmasının sebebi ancak eski kıtamızda da Vesely, Udoh, Birch, Young, Hunter gibi gibi üst düzey atletlerin bulunduğunu ve rakiplerine de oldukça sorunlar çıkarttıklarını söylemek lazım.
Noktalayacak olursak Alex Kirk, ülkemize biraz yüksekten giriş yapmış olabilir ancak önümüzdeki sene, bu sene para için düştüğü hataya düşmeyip daha fazla oynayacağı bir takımı tercih edecektir. Ona uygun kontrat şartlarında imza attırabilen takım,kadrosuna takımı ve kendisini bir adım yukarı taşıyacak bir ismi katmış olacak.
Chris Babb:
Chris Babb 27 yaşındaki ratiopharm Ulm oyuncusu. Birleşik Devletlerli guard/forvet. Chris Babb, Avrupa'ya geldiğinden beri kendini gösteren, adını izleyenlere ezberleten bir isim. Özellikle kendini gösteren skorer yetenekleriyle birlikte Almanya'ya geldiğinden beri takımıyla büyüdü. Yazı yazdığım 16 Mart gününde 24 haftası geçmiş olmasına rağmen hala Almanya Ligi'nde namağlup durumda olan Ulm'nin Per Günther'le beraber iki saha içi liderinden biri olan Chris Babb, bu takımı her yıl daha ileriye taşıyan koç Leibenath'la beraber bir sonraki sezona daha yüksek seviyede başlamayı hak ediyor. O adresin de ikisi adına da Galatasaray olması temennim.
Neden mi? Leibenath konusunda sizi biraz bekleteceğim ancak Babb hususunda hemen konuşmaya başlayabiliriz. Chris Babb'ın oyunu karakterini özetlemekle başlayacak olursak; Chris Babb bir pure-scorer. Almanya Ligi'nde maç başına 11 top kullanıp %47'den fazla da saha içi isabeti buluyor. Karşılaştırmak gerekirse geçen sezon ligimizde bayağı bir toz kaldıran Dominique Johnson ancak 7 denemeye %43 isabet oranında kaldı Almanya Ligi'nde. Kullandığı topların yarısından fazlasını yay gerisinden kullanan oyuncu, bu kadar yüksek deneme sayısında olmasına karşın %43 isabet oranıyla oynuyor. Bu yüzde kendi kendine çok etkileyiciyken bu şutların çoğunu penetresi üstünden kullanması olayı apayrı bir boyuta taşıyor. Chriss Babb da bu yeteneğinin o kadar farkında ki maç içinde birden üçlüğün 3 adım gerisinden şuta kalktığını görebilirsiniz. Ki genelde onları da sokar, sokuyor.
Chris Babb'ın hücumunun tek meziyeti bu değil. Sağına ya da soluna vurarak potaya gidebilen oyuncu 196 boyuna rağmen 102 kiloluk cüssesi ve çok çabuk ayaklarıyla beraber potaya giderken durdurulması zor bir isim. Bu iki elini de kullanabilme özelliği onu çok ciddi bir penetre tehdidi haline getiriyor ki iki sayılık atışlarda %51 gibi fena olmayan bir yüzdeye sahip olduğunu da atlamayalım. Bunların yanı sıra alçak post'ta topu aldığı zaman da skorunu yaratabilen bir oyuncu. Babb, kendisine genel perdeleri de çoğu kez kendi için kullansa da yüksek ball-handling yeteneğini p&r handler'ı olarak da kullanabiliyor. Maç başına yaptığı 2.6 asist ile beraber asist/top kaybı oranında 2.5'a yakın bir derece tutturan Chris Babb, bu konuda benim diyen skorerin eline su dökemeyeceği bir isim.
Chris Babb'in oyunun diğer taraflarında yaptıklarına bakacak olursak; oyunu hücum üzerine olduğu için geri kalan yerlerde kendini o kadar çok keskinleştirmedi ancak kalıbına rağmen atletizmiyle her zaman o potansiyeli bünyesinde bulunduruyor. Maç başına topladığı 3.8 re-bound pozisyonuna göre iyi sayılabilir zira geçen sene re-bouding'ini övdüğümüz Blake Schilb ve takımın 4 numara rotasyonunun bir numaralı parçası Austin Daye bu ortalamaya ulaşamadılar. Merak edenler için ikisi de 3.4 ortalamada kaldı. Savunma konusunda fundamental eksikleri olduğu açık ancak Celtics'le profesyonel kontratı imzaladığından beri kendini o konuda geliştirmeye çalıştığını ve savunmada asla tembel bir oyuncu olmadığını söylemek gerekiyor. Aynı zamanda o kadar geniş bir kısanın etrafından dolanmak da delici kısalar için pek kolay değil.
Ulm'nin olası bir ligi süpürmesi ya da Brose'yi geçip şampiyon olması Avrupa'da spot ışıklarını Ulm ve oradaki Rubit, Morgan ve Babb gibi yeteneklere çevirecektir kuşkusuz. Ancak sansasyonel bir başarıyla ulaşmamaları oradaki yeteneklerin ister istemez birer sene daha en üst seviye için beklemeleri anlamına gelir. O en yukarıya yapacakları son sıçramadan önceki durakları olmak defalarca bahsettiğim gibi Galatasaray adına artık hedeflenmesi gereken bir nokta olmalı. Krstic, Lasme ve Arroyo'dan sonra kutsal parçalı ve kutsal parçasız'ı giyen 4. oyuncunun Chris Babb olması da beni çok mutlu edecektir.
Kyle Wiltjer:
24 yaşındaki Houston Rockets oyuncusu. Kanadalı/Amerikalı forvet. NCAA kariyerini köklü sayılabilecek iki kolej olan Kentucky ve Gonzaga'da geçiren Kyle Wiltjer, son sezon takımına lotaryadan seçilen Domantas Sabonis'le beraber liderlik ediyordu. Domantas 11. sıradan giderken kendisi ilk 60'ta kendine yer bulamadı ancak son yıllarda şutu olan her oyuncuya kontrat çıkan Houston Rockets onu da es geçmedi. Çaylak sezonunda istediklerini çok da bulamayan bu yaz döneminde Houston'daki yerini koruyamayabilir. Eğer bu olursa da en değerli euro-rookie'lerden biri olacağına dair de size garanti verebilirim.
Bu garantimin dayandığı noktalardan ilki ise Kyle Wiltjer'in yetenek tavanı bu kadar alçalan Avrupa'da, uyum sağladığı takdirde yaratacağı farklar. Daha fazla açmaya başlamak gerekirse; Kyle Wiltjer'in boyu 2.08, kilosu 110. Bu Avrupa'da rahatlıkla pivot oynayabilecek bir fizik ancak Kyle Wiltjer'in meziyetleri 5'ten ziyade 3'e daha uygun. Kesinlikle çok temiz bir şuta sahip. Yayın 2-3 adım gerisinden bile özgüvenlice topu kaldırabiliyor ve geçtiğimiz sezon kolejde %44 isabet oranıyla oynadı. Kullandığı top sayısı da yaklaşık 6'ıydı. Oldukça kıymetli bir yüzde. Hücumu sadece yay gerisi isabetlerinden ibaret değil Wiltjer'in. Genellikle alan savunması yapılan NCAA basketbolunda savunmanın boşluklarına girip yüzü ve sırtı dönük potaya yaklaşan bilen oyuncunun hem fundamental ayak hareketleri hem de fadeaway stili orta mesafe imza şutları repertuvarında mevcut. Kalıbı ve zarif ayak hareketleriyle post'a yerleştiği zaman kendine hayran bırakan bir oyuncu olduğunu vurgulamakta yarar var.
Yine alan savunmasının merkezine yerleştiği zaman cutları-boşları görmekte sıkıntı yaşamayan oyuncu, bir asist yeteneği olduğunu bize orada gösterdi. Yine aynı zamanda topu yere vurmak konusunda da sıkıntı yaşamayan ve kalıbının da yardımıyla potaya kolaylıkla yaklaşan oyuncu, ball-handling'ini asist meziyetiyle birleştirebilirse oyununa çok değerli bir esneklik katabilir. Yine Wiltjer'in kolej basketbolunda kısır kalan özelliklerinden bahsedecek olursak pick oyunlarını oynadığı dakikalar çok az. Ancak bu sene izleyebildiğim bir kaç NBDL özetinde perdelerden sonra Avrupa uzunu gibi oldukça hızlı potaya devrilebildiğini gördüm ki Kirk'te de bahsettiğim gibi zaten şutu olan bir uzunun potaya da doğru devrilebilmesi o oyunu tamamen tahmin edilemez hale getiriyor.
Kyle Wiltjer'in oyununun soru işareti kısımlarına da bakmak gerek pek tabii. Öncelikle Wiltjer'in hangi pozisyon olacağına hala karar verememiş olması büyük sıkıntı. Şimdi bakıyorsun, ayak hareketleri var, boylu ve kalıplı. 5 oynatabilirsin ancak kolejdeki son iki senesinde Sabonis daha çok o rolü oynadığı için bir 5 numaranın sahip olması gerek re-bound ve savunma meziyetlerine hiç sahip olamadı. 4 oynasa diyorsun, değişen basketbolda karşısına bir zıpçıktı atlet 3.5 numara gelirse savunmada ne yapacak? 3 numara için topu yere vurarak kendine alan açabilmesi, üstün skor meziyetleri tam olarak uyuşsa da o ayaklarını kariyerinin sonuna kadar çekip çekemeyeceği çok meçhul. Onun için Wiltjer eğer Avrupa'ya gelecekse tamamen hangi pozisyon oynayacağına karar vermiş olarak gelmesi lazım. Wiltjer'in bir başka sorunu da ipe sapa gelmez bir volume re-bounder olması. Aldığı rebo sayıları tamamen kaç re-bound pozisyonu oluştuğuna bağlı olan Kyle Wiltjer o konuda kendini geliştirmezse Avrupa'da çok dayak yiyebilir ancak iyi bir re-bounder olması için de elinde her türlü malzeme mevcut.
Özetle; Kyle Wiltjer yetenekli ancak arafta kalmış oyunu yüzünden NBA'de tutunamayacak bir oyuncu. Avrupa için de çok özel bir yetenek olacak. Oyun potansiyeli kesinlikle çok yüksek ve şu an başına dert olan versalitesi onun işine kariyer peak'indeyken çok yarayacak ancak umarım ilk takımını iyi seçer. Kariyerini baştan başa değiştirebilecek bir tercih olacak o seçim. Eğer biz de beklediğimizden de düşük bütçeler ve geliştirmeci takım misyonuyla önümüzdeki sezona başlarsak kapısını ilk çalmamız gereken isimlerden biri Kyle Wiltjer.
Bu otuncular genel okarak diz sakatligi yasama potansiyelli gibi duruyor bu tarz bir veri veya sakatlik gecmisi var mi ? Ozellikle DeAndre Kane ve Chris Babb konusunda .
YanıtlaSil