12 Ekim 2019 Cumartesi

Mühimmat Raporu: Boston Celtics 2019-20



Uzun bir süredir kendi bloguma bişeyler yazmıyordum. Aslında uzun zamandır bişeyler yazmıyordum ama bir önceki Mühimmat Raporu yazım bittiği andan beri bunun bi tekrarını yazmak istiyordum. Geceleri üzerine çokça düşündüğüm bir takım bulduktan sonra bu düşündüklerimi yazıya geçireyim dedim. Umarım uzun zamandır yazmamak burada beni komik durumlara düşürmez. Başlayalım!

* Yazıya 1 Ekim günü başlıyorum, yani Boston Celtics'in hazırlık kampının başladığı gün. Takımın geçen seneden bakiyesini konuşmak için hazırlık maçlarına gerek yok ancak çaylakların kullanımı konusunda konuşmak için hazırlık maçlarını bekliycem ki bu da yazının 10 günlük bir yazım süresine yayılması anlamına geliyor. O yüzden yazıda yaşanabilecek kopukluklar yüzünden peşinen özür dilerim.

** Malum pivotumuzun adını yazı boyunca PES'te lisansı alınmamış gibi kullanmaya çalıştım. Sebebi google aramalarında bu yazının çıkmaması yani az da olsa övdük. Ne olur ne olmaz.

Hasar Raporu: 4 Ay Sonra Fiyaskodan Aklımda Kalanlar


Geçen sezon, sezon Milwaukee Bucks deplasmanında utanç verici bir performansla bittikten sonra Brad Stevens basın toplantısında yaşanan hayal kırıklarının nedenini anlatmaya çalışmıştı. Koltuğu güvende olan koçların çoğunun yapacağı gibi tüm sorumluluğu üstlenen Brad Stevens, aslında sezonun özeti olabilecek bir cümle kurmayı başardı: "Sezon boyunca çok fazla fırsat kaçırdık." Benim takip edebildiğim dönemde NBA'in en büyük hayal kırıklığı olan takımın o güne gelmesi tek sebeple açıklanacak bir durum değildi. Hele "Irving vs. Gençler" ekseninde yaşanan gerginlikle açıklanabilecek bir sebep hiç değildi. Şimdi bile üstün körü hatırlayabildiğim çok fazla zincirleme hata yapıldı.

İlki Gordon Hayward'ın sezona ilk beşte başlamasıydı. Bu Brad Stevens'ın hatasıydı. Hem sezon başında Gordon Hayward hiç hazır değildi. Hücumda ve savunmada Draymond Green'in dediği gibi bir "kambur"du. Hem de Gordon Hayward'ın Celtics'in oynamaya çalıştığı yüksek pace oyunu için bir alışma dönemine ihtiyacı vardı. Yaz dönemi geçirdiği ikinci ameliyat sonrasında halen fazla kilolarından kurtulamayan Gordon Hayward, bu oyunun talep ettiği hiçbir şeyi sahaya koyamıyordu. Savunma, rebolara girmek, kulvar koşmak, potaya gitmek. Hiç birini yapamıyordu. Koyamadıkça zaten yaparken zorlandığı bu "agresiflik isteyen şeyler"i yapmaktan vazgeçti, bu da sezonun ilk 20 maçının boş yere kullanılmasına sebep oldu. Ama bu baştan başa Stevens'ın hatasıydı.

Ama sezonun ilk 20 maçını sadece Hayward tercihine yazıp geçemeyiz. Diz sakatlığı sebebiyle Horford, bilek sakatlığı sebebiyle Jaylen ve türlü türlü sakatlıklar sebebiyle Baynes beklenenin çok uzağında kaldı. Saydığım isimlerin altını çizmek gerekir, bu üç adam bir önceki playoff run'da Boston Celtics'in oyununu tutkallayıp sapasağlam hale getiren üç adamdı. Bu üç adamın da -varken- yokluğu Boston Celtics'in oyununu sert bir oyundan jölemsi bir oyuna çevirdi. O kötü oyunlara daha uygun bir stili olan Morris'in formda olması da başka bir hatanın gelmesine sebep oldu. Kafasındaki planlar tutmayınca kendisini ilk 20 maç sonunda 10-10 denizinde bulan Brad Stevens, hakikaten yılana sarıldı. Morris'e ilk beş ve bolca top veren Stevens, oyunun anahtarlarını da yekten Irving'e verdi.

Tabii Irving'e verecekti başka ne yapacaktı? diyebilirsiniz. Tabii verecekti ancak Irving'in ikincil bir top yönlendirici olmadan bu özgürlüğü bol bol orta mesafe kullanarak harcadığını hatırlıyorum. -Bu boku yiyen bir başka bir arkadaş daha var takımda ancak onu kasıtlı şekilde koruyorum yazının bu bölümünde, çaktırmayın- Ve bu da Brad Stevens'ın hatasıydı. Stevens batar gibi gözüken takımın burnunu kaldırmak zorundaydı ancak yanlış hatırlamıyorsam dereceyi 10-10'a getiren Dallas deplasmanının ardından önümüzde bir şeyler kurabileceğimiz çok kolay bir fikstür vardı. O aradaki fırsat çok kabaca Marcus Morris'in istatistik kasması için harcandı. Galibiyetler geldi ama sahada hâlâ passız, temposuz ve tarif edilemeyen bir oyun vardı. Bu dönemde yapılarını taş gibi hale getiren Toronto ve Milwaukee, Doğu Finali'ne gideceklerini göstermeye başlamışken Boston Celtics de sezonun geri kalan tüm bölümünü "flip the switch" anını bekleyerek geçirdi. Bu Brad Stevens'ın ilk gerçek contender sezonunda karnesine yazan büyük bir kırık nottu.

Takımın iyi oynamadığı dönemler olmadı mı? Oldu. Ama bu dönemler ya Baynes'in saçma sapan bir sakatlığıyla ya da yaşanan bir mağlubiyetin takımın kafasından 10 gün çıkmamasıyla saman alevi gibi yanıp söndü. Temel atılmadı, yapı kurulmadı. Play-off'larda Milwaukee deplasmanındaki ilk maçla tünel sonundaki ışığı görebilen Celtics, ezbere oynayabildiği bir oyunu olmadığı için o gün Doğu'daki en organize ve en sert takım olan Milwaukee tarafından çok sağlam bir yumrukla nakavt oldu ve sezonu kapattı.

Kayıp Raporu: Gidenler ve Yanlarında Götürdükleri

Al Horford: Bu dediğimde gram hater'lık yok: Celtics'in bu yaz dönemindeki en büyük kaybı Al Horford oldu. Kyrie'nin gidişine zaten hazırlamıştım kendimi ancak Horford'ın gideceği haberini aldıktan sonra bir-iki gün "napcaz lan şimdi" diye düşünerek geçirdim. İşin daha kötüsü free agency başladıktan hemen sonra Celtics'in Horford'ı elinde tutmak için cap yaratabileceği bir senaryo belirdi ancak yaklaşık 15 dakika sonra Horford'ın bir takımla hali hazırda anlaştığı ve bu anlaşmaya sadık kalacağı anlaşıldı. Kavak Yelleri'nde Efe'nin ölmesi, sonra geri dönmesi ve en sonunda beyin tümöründen bir daha ölmesi olayını yaklaşık 5 güne sıkıştırılmış şekilde yaşadık.

Tabii bu olay işin magazini kalıyor biraz. Bu olay bittikten sonra ise Celtics'in önünde iki gerçeklik var. Birincisi Al Horford'ın takımdan gitmiş olması. İkincisi Al Horford'ın Sixers'a gitmiş olması. İkincisi bu yazının konusu değil ama ilkinin üstesinden kolay kolay gelemeyeceğimiz de açık.

Al Horford için Brad Stevens döneminin en önemli oyuncusu demek yanlış olmaz. Gelmeden önce art arda iki sezon normal sezonda potansiyelini aşan ancak play-off'larda okka okka dayak yiyen Boston Celtics'i art arda üç sezon Doğu'nun elitlerinden yapan adam Al Horford'dı. Savunmada takıma çapalık yapması, hücumda da takımın en istikrarlı şekilde doğru karar veren adamı olması onu doğrudan takımın en kritik oyuncusu yapıyordu. Boston Celtics, Horford döneminde yıldızlarının sakatlıklarını ve formsuzluklarını kapatıp başarı yolunda yürümeyi başardı. Ancak Horford'ın geçen sezona diz sakatlığıyla başlaması Celtics'in raydan çıkmasına sebep olan primer etkenlerden biriydi.

Horford'ın oyununda biraz daha özele inecek olursak adamın en büyük özelliği 1'den 5'e herkesin karşısında durabiliyor olması. Lig tümünde Embiid'i, Giannis'i, sakatlık öncesi Porzingis'i ve maç maç tuttuğu birçok oyuncuyu en etkili savunan oyuncu Horford oluyordu. Bu şampiyonunun play-offlarla belirlendiği bir lig için çok büyük bir lükstü. Celtics bu lüksü kaybetti.

Celtics'in kaybettiği bir diğer Horford lüksü de uzun yaratıcılığı. Uzun yaratıcılığı, amacın potaya yaklaşmak olduğu basketbol oyununda bence en değeri bilinmeyen özellik. Bir oyun yaratman ve potaya yaklaşman lazım ancak elinde Horford gibi Jokic gibi Gasol gibi adamlar varsa zaten bu iki ihtiyaçtan istediğin birine doğrudan tik atarak başlıyorsun. Hatta iyi bir oyun kurgusuyla doğrudan ikisine birden.

Stevens'ın ve Celtics'in üç yıl süren Horford döneminin ardından Horfordsızlığa alışması gerekecek. Bu yönde belki Robert ve Grant Williams'tan yardımlar alınabilir -ileride değineceğim- ancak Enis Canver'in oyunun merkezine yerleşeceği hücum ve savunma şemaları beni şimdiden germeye başladı. Stevens'ı da huzurlu uyuttuğunu sanmıyorum.

Son olarak: Kemba geldikten sonra üçlü sign&trade takas sonucu cap oluşturulsa ve o tüm cap Horford'a verilse mutlu olur muydum? Çok mutlu olurdum. Ama Kemba'nın gelmediği senaryoda Horford'a Sixers'tan aldığı kontratı verir miydim? Duygusal düşünmediğim her anda hayır. Onu ligin en sevmediğim oyuncularının yanında izlemek acı verici olacak ama Sixers finallere kalırsa tutacağımız takım da belli. Her şey için çok teşekkürler Big A.

Aron Baynes: Aron Baynes, geldiği günden gittiği güne kadar varlığı ve yokluğuyla Celtics'te bazı şeyleri değiştiren adam olmayı başardı. Gordon Hayward'ın sakatlığının ardından ilk beşe yerleşmesiyle birlikte Celtics'in oyununu tanımlayan/kıvamlandıran adamlardan biriydi. Bu sezon kurulan pivot rotasyonunun ardından keşke takımda kalabilseydi diyorum. Ancak Kemba'yı alabilmek için gitmesi gerekiyordu ve kötü bir anlaşmayla da gitmedi.

Aron Baynes Celtics'ten, Celtics'e geldiği günkü oyuncudan çok daha iyi bir oyuncu olarak ayrıldı. NBA'deki takımların varlığını unuttuğu, Jon Leuer'e süre kaybeden bir back-up pivottan; belli bir ölçüde saygı gören, hücumda da bazı silahları olan bir solid 5'a terfi etti. Bu aradaki dönemde Celtics'in oyununa kattıkları da azımsanacak şeyler değil.

Celtics'teki ilk sezonunda Horford'ın yanına geçerek Celtics'in istediği oyunu oynaması konusunda pek görülmeyen ancak oldukça kritik görevleri vardı: Horford'ı ribaundlarda koru, rakibin potaya gitmesinde sıkıntı yaşat, iki tarafta da potanın çevresinde kütle yarat ve düşük tempoda pas ve orta mesafeyle hücuma derinlik kazandır. Bu yapılanlar şu anki Celtics 5 numara rotasyonundaki bir elemandan alabileceğimiz şeyler değil. Ancak parça parça alabileceğimiz şeyler.

Geçtiğimiz sezon yaşadığı bilek, el ve bacak sakatlıkları Celtics'in oyununu bi boka benzememesinde önemli etken oldu. Ancak Horford da yokken sahaya getirdiklerinin değeri düşecekti. Umarım Suns'taki sirkle çok cebelleş olmadan buy-out'unu alır ve adı Lakers olmayan bir contenderda kendine bir kontrat bulabilir. -mümkünse sixers da olmasın, yeter artık canımıza mı sıçacaksınız-


Kyrie Irving: Hadi ciddi bir yazı yazmaya çalışıyorum. Haterlığı bir kenara bırakayım. Irving'e inanmıştım. İlk sezonu düşük tempoda ve Horford'la uyum halinde yaptıkları o kadar özeldi ki o sezon takımın her maçını gece kaç olursa olsun bitene kadar keyifle izliyordum. Yapının içinde, rolün dışına taşmadan, paylaşarak ve yüksek verimle skorer handlerlık izliyorduk. Ve bunu yapan adam Kyrie Irving gibi spektaküler bir adamdı. O sezon ki Celtics gerçekten Weird Celtics Twitter'ın isimlendirdiği gibi "erotic city"ydi ve ben de hâlâ o takıma yapılan klipleri izliyorum.

Ancak geçen sezon yaşananların çok açıklaması da yok. Bir önceki sezon boyundan büyük işler başarmış takıma dışarıdan gelip "liderlik" etmeye çalışması hataydı. Sadece soyunma odasındaki abilik triplerini kast etmiyorum, bu liderlik aşkının sahaya da çok kötü etkileri oldu. Bu kötü etkinin en temel sebebi de Irving'in oyunu domine edecek bir oyun stilinin olmaması. Doğal bir dağıtıcı olmadığı için topu eline yapıştırdığı zaman yüksek asist sayılarına ulaştığında bile oyunu yavanlaştırıyor. İkincil yönlendirici ve ana skor opsiyonu olarak oynadığı zaman kariyerinin en iyi günlerini oynayan Irving'in 10+ asist sayısına ulaştığı zaman Celtics'in çamur gibi top oynaması da şaşılacak bir durum değildi açıkçası.

Bununla beraber geçen sene birden bire potaya gitmekten vazgeçmesini hâlâ anlamlandıramıyorum. Celtics geçen sezon her şeyi kötü yapsa da sahadaki elemanlar hasebiyle hep drive etmek isteyen kısalar için kötü olmayan spacing'e ve personele sahip bir takımdı. Brad Stevens'ın Kyrie'ye "al bu kodumun topunu orta mesafeden potaya fırlat" diye talimat verdiğini de sanmıyorum. Hatta Kyrie'nin gidişinden sonra çıkan haberlerden anladığımız kadarıyla Kyrie'nin bu oyunu oynarken Stevens'ın direktiflerini kulak ardı ettiği de bir gerçek gibi gözüküyor.

Ancak bunlara rağmen Kyrie Irving'in ne kadar özel bir oyuncu olduğunu söylemeye de lüzum yok. Saha dışındaki olaylarla daha çok konuşulduğu bir sezonda bile All-NBA Second Team'e girmeye başardı. Eğer yerine All-NBA Third Team'e giren adamı almış olmasaydık, sezonun ilk iki ayında biletini kesen şımarık Boston taraftarlarını yokluğuyla terbiye edebilirdi.

Ancak ne olursa olsun olması gereken bir ayrılıktı. Takımın geri kalanıyla arasındaki duygusal kopuşun yaşanmasının üzerinden çokça zaman geçmiş gibi duruyordu. Kendisi de Danny Ainge'in ve Brad Stevens'ın yeterliliğine de güvenmemeye başlamıştı. Keşke deadline'dan önce takaslasaydık da diyemiyorum ancak daha iyi ayrılmanın bir yolu olabilirdi. Tüm bunlara rağmen ilk sezonunda yaşattığı 7 ay sanıyorum şampiyon Celtics takımları hariç, Celticslilere en keyif veren 7 aydı.

Mook Morris Sr.: Kesinlikle kötü oyuncu değil. O da Aron Baynes gibi Celtics'teki günlerinde değerini arttırdı. Ama bu sezonki Celtics'te olsun ister miydim? Sanırım istemezdim. Bu da kendisinin performansıyla alakalı değil, oyuncu kartıyla alakalı.

İstikrarsız bir dış şutu olan bir kanat isolation hücumcusundan bahsediyoruz. Oyun istikrarı da normal sezonlarda çok dalgalı ki Detroit dönemlerinde sezona sürekli iyi başlayıp sonra Aralık başları "acaba tanking mi yapsa" denilen Pistons'ın takımlarının bu dalgalanmayı yaşamasının sebeplerinden biriydi. -cümle çok düşük oldu farkındayım-.

Play-offlarda onun gibi inatçı ve yetenekli bir oyuncuyu elde bulundurmak müthiş bir lüks. Ama oyun planı içinde ağırlığını arttırmaya başladığı her an Celtics'in oyununda gerileme gördük. Sahada rakibiyle ve rakibiyle savaşmayan takım arkadaşlarıyla savaştığını her gün gördük, eyvallah. Ancak doğru oyunun doğru oyuncusu olduğunu etkilendiğim birkaç maç performansı hariç hiç düşünmedim.

Clippers ve Spurs gibi takımların yaz döneminde onu istemesi sürpriz değil ancak Spurs'ü bırakıp New York'a gitmek de tam Marcus Morris'in karar vericiliğine yakışan bir durum.

Terry Rozier III: Rozier'ı çok sevdiğim dönemler oldu. Rozier'i hiç sevemedim diyen Celticsli yalan söyler zaten. Ama geçen sezon öyle sıçtı ve bununla yetinmeyip öyle sıvadı ki geçen sene sezon başı waiveleseydik ezon boyunca daha iyi sonuç alırdık.

Hiçbir zaman güvenilir bir skorer ya da istikrarlı bir şutör olmadı ama 17-18 Celtics'te kenardan gelip topa baskısı, savunma ribaundlarına girerek tempoyu yukarı doğru zorlaması ve yaptığı papiçüloluklar o yavaş tempo Celtics takımı için çok önemliydi ve o rolün içine oldukça iyi oturuyordu. Kyrie'nin sakatlığı sonrası yaptıklarının anomali olduğunu sonradan ortaya çıktı ancak o performans öncesinde bile takımına inanılmaz katkı veriyordu.

Ve evet o dönem Rozier'ı Jamal Murray'den fazla beğeniyordum. Tabii bu biraz da Jamal Murray eleştirisiydi ve hâlâ on koyunum olsa Jamal Murray'e emanet etmem.

Ancak geçen sezon yaptığı kötü performanstan ziyade mesleğine saygısızlık artık. Benchten gel, eline aldığın her topu potaya küfret, savunmada Arcidiacono gibi rol adamlarının hepsine kaybet ve zaten sert bir oyunu olmayan takımın maç içinde tempoyu rakibe vermesine sebep ol. Sırf bu şekilde mağlubiyete direkt sebep olduğu 3-4 maç var ki direkt müsebbibi olmadığı zamanda da takıma olumlu yönde katkı vermiyordu.

Takımdan ayrılması zorunluydu. Horford ve Brad Stevens sağolsun 60 milyonluk kontratı da cebine koydu. Şimdi Carolina'da istediği kadar şut atabileceği bir sirkin yıldızı olacak. Umarım kendini yeniden saygın bir oyuncu yapabilir.

-Bu arada Horford'ın adam yaptığı kısalar listesine bir baksanıza: Jeff Teague, Dennis Schröder, Isaiah Thomas, Terry Rozier. Ne yaparsa yapsın duası kabul olmayacak dörtlü.-

Sayım Raporu: Kimiz? Neyiz? Neciyiz?:

Elimizdeki her oyuncuya tek tek değineceğim kısıma geldik. Bu kahve koyup gelin zira ben koydum ve yazmaya başlıyorum.

Elimizdeki rotasyonu, Brad Stevens'ın tekniğiyle parçalara ayırmak gerekiyor. Bunu yaptığım zaman zaten takımın bazı belli başlı nitelik ve nicelik sorunlarını görmüş olacaksınız ama ona dair eyyorlamaları yine oyuncuları geçtikten sonra yapacağım.

Yönlendiriciler: Kemba Walker - Carsen Edwards - Brad Wanamaker
Arası: Marcus Smart
Kanatlar: Jayson Tatum - Gordon Hayward - Jaylen Brown - Romeo Langford
Arası: Grant Williams - Semi Ojeleye
Uzunlar (Allah'ın unuttukları): Eren Kanver - Robert Williams III - Vincent Poirier - Daniel Theis

Kemba Walker: Bu arkadaşın bize geliş sürecini ben hiç idrak edemedim. Yani tablo Hornets - Mavericks arasında giderken bir anda gizli taliplerden biri olduğumuz, sonra da anlaştığımız ortaya çıktı. Anlayabildiğim kadarıyla Kemba Walker'a kendisinin hak ettiğini düşündüğü değeri kimse vermedi, Boston Celtics de pazara dönemin açılmasından 5 gün önce falan girdiği için direkt masadaki en değerli parçaya yapıştı, çok istedi ve herkesten daha çok istediği için aldı. Aklıma bir tek bu senaryo uygun geliyor, yoksa ilk duyduğum an hiç yatmamıştı kafama. Kemba Walker'ın saha dışında buraya oldukça gönüllü şekilde geldiği açık. Kral forma verildiği gün formayla uyumuş, fena kaptı kalbimi bu olay.

Saha içine geçecek olursak Boston Celtics'in geçen seneden yaşadığı birçok soruna merhem olacağı da direkt oyuncu kartında yazıyor: NBA'e dış şutu arızalı, slasher skorer olarak giren Kemba Walker, son üç sezon %39, %38 ve %36'yla üçlük atıyor ki içinde bulunduğu takım hasebiyle ligin en çok asist üzerinden olmayan üçlük atan oyuncularından biri.
Bunun yanında Kemba Walker pota çevresinde de %50'nin üzerinde bitiriyor ki bu da takımımızın geçen seneki en büyük arızalarından biriydi. Bir de maç başına kullandığı 5.5 serbest atışı (Kyrie geçen sene 3.7) da ekleyince Celtics'in Kyrie Irving yerine alabileceği en iyi oyuncu olmasının yanı sıra takıma vereceği hücum kozlarıyla belki de Kyrie'den daha olumlu etki yapabileceği uzak ihtimal olarak durmuyor.

Şuradaki heatmap Daryl Morey ve birçok NBA blogboyunu ıslandırmış olabilir ama burada Kemba Walker'ın hücumdaki ana sıkıntısını da görüyoruz bence. Kemba Walker iyi bir orta mesafe operatörü değil ve kariyerinin hiçbir gününde de olmayacak. Tepede perdeden geçtikten sonra çok yaratıcı fikirleri olan bir oyuncu değil ama bunu çabuk handling ve şutunu yaratma becerisiyle çok iyi kapatıyor. Ancak yine de saha içinde yönlendiricilik konusunda birinden yardım alması gerekecek. Yoksa geçen sene Kyrie Irving'in fazla asist yaptığı maçlarda yaşadığımız temposuzluk sorununu bu sene de Kemba Walker'la yaşayabiliriz. Özellikle Horford gibi bir adam da denklemden çıkmışken.

Olayın savunma kısmında Kemba Walker'dan ne bekleyebiliriz, inanın bilmiyorum. Saha içinde eforsuz bir oyuncu olmadığı kesin, hücumdaki yükünün de Charlotte'taki kadar absürt olmayacağı aşikar ancak bunları birleştirip o savunma malzemesinden ne çıkarabileceğimiz çok muğlak. Arkasında en azından sezon başında Emir Kindar olacağı için çok eforlu bir savunma yapsa bile bizim hanemize çok büyük bir artı olarak da geçmeyecek. Ama arkada kompakt bir savunma şeması oluşturduktan sonra Kemba Walker'dan pas kanallarına tehdit edecek bir hareketlilik beklemek çok hayalci gelmiyor bana. Yapamasa da canı sağolsun, ne diyelim.

Arkasını toplayacak organizasyonu üretmek Brad Stevens'ın, onun elindeki malzeme yetmezse Danny Ainge'in görevi.

Carsen Edwards: Sonda sonuç olarak çıkartacağımız şeyi baştan söyleyelim: Carsen Edwards'ı ikinci turdan -hatta bedavaya aldığın ikinci turdan- almak müthiş iş. Dış şutu istikrarlı, skorerlik konusunda patlayıcı ve oyunun kendine gelmesini bekleyebilen genç bir kısayı takıma katmak, aksi ihtimalden çok daha iyi. Draft için hazırladığım rehberde Carsen Edwards'ı 20-25 range'inde tahmin etmiştim ve yine olası duraklara Boston Celtics'i eklemiştim. Draft günü içime çok sinen bir seçim oldu.

Carsen Edwards, 19-20 sezonunda Boston Celtics'e neler verebilir? Bu tabii süre meselesi ancak ben reddit'teki ve Celtics twitter'ındaki hype'ın da biraz önündeyim ne yalan söyliyim. Aldığı sürelerde sahada en az bir yönlendirici (Smart, Hayward), iki iyi savunmacı (Smart, Jaylen, Tatum, Ojeleye, Grant) ve muhtemelen bench beşiyle beraber oynayacağı için bir iyi p&r uzunu (Rob, Poirier) ile sahada kalacak. Bu Carsen Edwards skillsetindeki bir oyuncu için bence bulunmaz bir nimet olmalı. Topu yöneticiye bırak, ikincil aksiyonu/boş şutu bekle ve potaya gönder. Sokabildiğini biliyoruz, sadece işini yapması bile onu takımda Kemba'nın arkasında kalan sürelerde değerli yapacaktır.

İşin şutörlük kısmında Edwards'ın bir specialist'e dönüşme ihtimali var ancak NBA'deki kariyerinin hacmi ve uzunluğu biraz da diğer hanelere ne kadar tik atabileceğine göre şekillenecek. Doğal bir yönlendirici olmadığını biliyoruz. Yönlendirici olmadığı gibi iyi ve yaratıcı bir pasör de değil. NBA kariyerinin en iyi gününde vasata ulaşması iyi bir gelişim olarak sayılabilir. Bu yüzden onu en azından yarı sahada off-ball olarak kullanmak zorundayız. Ama ne gam, elimizde Smart ve Hayward gibi iki yönlendirici varken Carsen'in bu handikabını maskeleyebiliriz.

Pasla potaya yaklaşmayı beceremedik, peki driblingle? Carsen Edwards'ın fiziğine baktığımız zaman - özellikle baldırlarına - potaya çok güçlü yaklaşan bir oyuncu hayal ediyorsunuz. Bu doğru, potaya giderken kesinlikle korkusuz ve darbelere karşı dağılmayan bir yapısı var ancak pota çevresinde bitiricilik olayı o kadar olumlu değil. Ne olursa olsun 185 boyunda olduğunu da unutmamak gerek ve Isaiah Thomas gibi pota çevresinde özel bir hassasiyeti yok. En azından şimdilik.

Ellerimizde bunlar varken Carsen Edwards'ın peynir ekmek gibi faul almayı öğrenmesi lazım. Bu elzem. Bu konudaki veriler de diğer kısımlardan daha gönül ferahlatıcı şekilde. Carsen Edwards geçen sene Purdue'de her 100 pozisyonda 10.5 kez serbest atış atmış. Karşılaştırmak için belirtiyorum Kyrie Irving bu istatistikte geçen sene 5.3'te, bu konuda ligin piri James Harden ise 14.7'de. Burada üzerine gidilebilecek bir yetenek var. Bu yeteneğin NBA'e taşındığı ve ikincil aksiyonların sonunda çizgiye gelebilen bir Carsen Edwards izlemeye başlayabilirsek; bu adamı çaylak kontratının sonunda kaç para vereceğiz diye düşünmeye de başlayacağız demektir.

Savunma konusunda Carsen Edwards olabileceğinin en iyilerinden biri. Güçlü, itilmesi geçilmesi zor bir oyuncu. Pas kanallarına da saldırabildiği kadar saldırıyor ama burası NBA. En azından çaylak sezonunda yanında primer bir savunmacıyla aynı anda sahada kalması onun lige adaptasyonu için onun işini kolaylaştıracaktır. Yani koçun Kyrie/IT - Rozier - Smart olarak dizildiği bol guard beşlerin Carsen'le denemesi biraz nanay gibi.

Sonuç olarak ligde geçirdiği, play-off'ta 10 dakika dayak yediği bir sezondan sonra önümüzdeki sezon bence Carsen hakkında daha olumlu konuşabileceğiz. NBA'e bir geliştirme projesinden ziyade hali hazırda iyi bir oyuncu olarak girmesi en büyük avantajı. -Bu da ilk başta söylemem gereken şeydi, Bu bölüm özelinde biraz ters tuttuk yazıyı ehehe.-

Brad Wanamaker: Bir önceki sene play-off'ta Irving'in yokluğunda fena süreler almayan ve bu süreleri de çok iyi değerlendiren Shane Larkin'in yerine, Benas Matkevicius abimizin elinden tutmasıyla geldi. Larkin'in ağızlarda bıraktığı tad o kadar güzeldi ki kendisinden beklenen  rolün içini dolduramamış olması kendi suçu değil zira geçtiğimiz sezon Türkiye'de gözlerimizle gördük ki Shane Larkin hakikaten çok farklı bir standartmış.

Kendisini Pistoia günlerinden beri izliyorum, oradaki oyuncudan bir NBA oyuncusuna dönüşmesi büyük bir iş kendisinin adına. Şut atmayı, takım yönlendirmeyi, potaya gitmeyi her geçen sene üzerine koyarak öğrendi ve kendini sonunda NBA'e atmayı başardı. Ancak kariyerinin en iyi günlerinde NBA'de oynamak için Fenerbahçe'den, Barcelona'dan, Real Madrid'de gelecek muhtemelen daha yüksek teklifleri kenara koymasına değecek bir rolünün olmayacak olması, emeklilik günlerinde onu üzebilir.

Hakkında pek olumlu değil ama sezon ortasında da waivelenmesini beklemiyorum. Edwards'ın lige alışma sürecinde ona performanstan bağımsız dakikalar verilecek gibi duruyor. Buna rağmen sezon demini aldığı zaman; geçen seneki Rozier'ın kımıl zararlısı halinden süre çalamayan Wanamaker'ın Carsen Edwards'la bir mücadeleye girseler bile Carsen'in çok geç kalmadan o süreleri kapatacağı bir senaryo bana daha yakın geliyor.

Marcus Smart: Yazının bu kısmını 10-15 sayfa sürdürmek istiyorum. Tüm sporlarda en sevdiğim adam. Geçen seneye kadar sırf manyak olduğu için seviyordum ama geçen sene öyle bişeye dönüştü ki bana rezalet geçen sezonun son maçını bile izleme sebebi oldu. Öncelikle geçen sene sakatlıklarına ve önümüzdeki 4 sezon ki kontratını cebine atmış olmasına rağmen gösterdiği mücadele için teşekkür ederim.

Peki Marcus Smart neyi, nasıl yaparak Tyreke Evans'la takas görüşmelerinde adı anılan bir oyuncudan; geçen sene First Team All-Defence olan bir oyuncuya dönüştü? Şutunun gelişmesi tabii ki ilk sırada. Tepeden %29'la dipten %13'le attığı sezonun ardından yayın gerisinden %36.4'le, köşelerden %38'le şut atar hale geldi. Bu NBA'de doğal bir fark yaratıcı.

Şutundan daha ziyade Marcus Smart'ı geçen sezon Boston Celtics adına çok önemli bir oyuncu yapan ana etmen takımın istikrarlı tek tutkalı olmasıydı. Şutunu oturttuğu için düzenli şekilde sahada kalabilen Smart, Jaylen-Horford-Baynes üçlüsünün sakatlıklardan istikrarını bulamadığı dönemde takımın oyununu kıvamlandıran oyuncuların başındaydı. Zaten Celtics'in oyun olarak peak yaptığı dönemin Marcus Smart'ın ilk beşe oturmasının hemen ardından gelmesi de şaşırtıcı değil.

Ancak önümüzdeki sene bu seneki takımdan daha mayalı bir takım olmayı umuyoruz. Smart'ın bu konudaki katkısı geçen sene olduğu gibi beklenmedik güzel bir sürpriz değil, kağıt üzerinde hali hazırda planlara eklenen bir değişken olacak. Sakatlık kaza bela yaşamazsak şutunun standartı düşse bile Celtics'in Smart'ın getirdiklerine ihtiyacı var. Peki Smart'ın Celtics adına koyabilecekleri neler? Öncelikle çok yönlü savunması. Marcus Smart, 1'den 4'e kadar her pozisyon için zorlayıcı bir 1-e-1 savunmacısı ancak bu sezon çok daha fazlasına ihtiyacımız var. Sebebi de çok açık: Muhtemelen play-off takımları içinde ligin en kötü savunma yapan 1-5 tandemine sahip olacağız. Bunu Sullinger-IT döneminde yaptığımız gibi oyunun merkezine çok üst düzey yapan bir kanat rotasyonuyla becerebiliriz. Bu kanatın parçalarından biri de Marcus Smart olmalı.

İşte buradan kıyasla gelmek istediğim yere geliyoruz: Marcus Smart kesinlikle ilk beşin bir parçası olmalı. Hadi maça başlamasa bile 4. dakika oyuna girip kuracağımız yapının köşe taşlarından biri olmalı. Bunun da çok basit bir sebebi var: Marcus Smart bu takımın en iyi 3 oyuncusundan biri. Kemba Walker ve Jayson Tatum takımın all-star barajındaki oyuncuları ancak Marcus Smart sadece savunmada değil, oyunun diğer tarafında da aynı slotlar için ilk beş yarışı vereceği -geçen sene Mayıs ayındaki  Hayward ve Jaylen'dan daha üzerine inşa edilebilir bir oyunu var.

Hücumda Smart, görüldüğünden daha iyi bir yönlendirici. Birincil opsiyon olarak kısıtlı kalsa da ikincil aksiyonlarda doğru kararları verebilecek bir oyun bilgisine sahip. Potaya delicilikle yaklaşmak için biraz fazla geniş ve ağır kalıyor ancak guardlar için fena olmayan bir post oyunu var. Şut olarak Jaylen'dan da Gordon'dan da geride duruyor ancak o kadar da değil. Pozisyonal olarak da Jaylen-Tatum-Hayward üçlüsünden farklı bir yerde duruyor. En azından kısalarla eşleşmek konusunda daha doğal bir seçenek. Bu paragrafı yazarken 3 kez ara verdiğim için nasıl bağlayacağımı unuttum ve bunlar benim not olarak aldığım noktalardı. VE TAM DA BUNLAR YÜZÜNDEN MARCUS SMART İLK BEŞ OYNAMALI.

Jayson Tatum: Jayson Tatum, Kyrie Irving ekseninde yaşanan plan kaymasının ardından bütün organizasyonun burnunu boktan çıkartması için tek umudu. Hem takımı elit seviyede tutmak için hem de takıma yıldız/süperyıldız seviyesi oyuncular çekmek için iyi bir Jayson Tatum'a mecburuz. Aslında Kemba Walker'ın takıma katılmasında büyük payı olduğunu söyleniyor, aynı şeyi çocukluk arkadaşı Bradley Beal için de yaparsa asla hayır demeyiz yani.

Ancak Jayson Tatum için saha dışı sınavlarını bir kenara bırakma vakti. Kobe'yle çalışmak, geleceğin süperyıldızı olarak gösterilmek, özel ayakkabı, Jordan reklamları, parfüm çıkartmak falan bunların hepsi iyi hoş. Ama Jayson Tatum 21 yaşında gireceği sezonda belki de tüm ligin en "bişeyler ispatlaması gereken oyuncusu" olacak. Bu altından kalkması kolay bir yük değil.

Jayson Tatum'ın saha içindeki problemi herkesin malumu. İyi bir şut tercih mekanizması yok. En azından geçen sene öyle gözüktü. Çünkü bir önceki sene çaylak olmasıyla birlikte oyunun kendine gelmesini bekleyen ve hatta bazen fazla bekleyen, iyi organizasyon sonucu gelen üçlük fırsatlarını %43.4'le bitiren bir Tatum tanıdık. O Tatum, elit şutu, savunması ve ekstra hücum yetenekleriyle herkesin ilgisini çekti. 8 sene sonra LeBron'u Doğu'da yenen ilk takımın sürükleyici oyuncusu olması da onun hakkında hype'ı arşa çekti.

Tabii ki geçen sezon gösterdiği saçma sapan -normal- sezon performansının açıklaması bu hype değil. Ama Tatum hakkında çıkan anlamsız eleştirilerin hatta Wiggins kıyaslamalarının sebebi bu. Jayson Tatum'dan bir Carmelo Anthony, uzun lite-Kobe Bryant beklemek falan... Olmasına olur da Jayson Tatum'ın bunun için sadece gelişmesi değil başka bir stile dönüşmesi de gerekiyor. Tatum'dan gelecek açısından -en azından benim- beklentim Paul George seviyesi two-way bir sürükleyici olması. En azından yazıda bunu belirtmiş olmayım, o kadar yazıyoruz.

Tatum'ın saha içinde geliştirmesi gereken yerleri de geçen sezonun ortasından beri herkes yazıyor. Hatta Kevin O'Connor'ın doyurucu bir Tatum bölümü ayırdığı bir yazısı var. Yazıyı tam olarak "buraya" bağlıyorum. Ama benim altını çizmek istediğim husus şutundan ziyade handling'i. Aslında kolları bu kadar uzun olan bir oyuncunun handling konusunda daha iyi olması lazım ama Jayson Tatum'ın top sürmekten korkması onu hem iyi bir yaratıcı olmaktan uzaklaştırıyor hem de potaya gitmekten alıkoyarak dribling'i keserek şuta gitmesine sebep oluyor. Geçen sene izlediğimiz saçmalığın temelinde hem takımın paylaşımsız oyunu hem de Tatum'ın bu sıkıntısı yatıyordu.

Bununla birlikte Tatum'ın yazını onu toplu yaratıcı olarak kullanan Popovich'le geçirmesi bence önemli. Yazının bu kısmını ilk hazırlık maçından sonra yazıyorum. Hornets karşısında gösterdiği oyun da bence çok olumluydu. Geçen seneden alışkanlık olarak AHA ŞİMDİ PATLATTI ORTA MESAFEYİ dediğim tüm anlarda potaya gitmekte ısrar etti. Bunlar sezonun bu bölümünde Tatum'dan alabileceğimiz en iyi sinyaller.

Son olarak da beklentilerimi resmiyete dökecek bir cümle kurayım: Önümüzdeki sene All-Star olmasının önünde herhangi bir engel görmüyorum.....

Gordon Hayward: Gordon Hayward'ın geçen senesine dair diyecek çok bir şey maalesef yok. Evet çok kötüydü, ama kendisinin hiçbir suçu yoktu. O yüzden Hayward'ın sezon başındaki hali izledikçe üzen bir süreçti. Sezon başından yeni yıla kadar geçen sürede iki maç iyi oynadıktan sonra bileğini burkup rehabilitasyon dönemine geri dönmesi de baya can sıkıyordu. Ama sezonun son 3 ayındaki ivmesi bu sezon adına bizi en umutlandırıcı noktalardan biri.

Bir diğer umutlandırıcı nokta da geçen gece -ilk Hornets maçı- oynadığı top. Geçen sene hakikaten sahada istediği gibi hareket edemediği için potaya gidemiyordu. Yoktu yani beyni fiziğini istediği gibi yönlendiremiyordu. Dün durum farklıydı. Hornets karşısında ilk pozisyondan itibaren potaya gitmeye hevesliydi ve oldukça iyi gözüktü. Bu şekilde Utah'daki Hayward'ın %75'ine sahip olmak bile geçtiğimiz sezon yaşadığımız sıkıntıların bir kısmını ortadan kaldırmamıza yardımcı olabilir.

Hayward dün oldukça hareketli ve agresif gözükmüş olsa bile hâlâ sezonun içinde kendisinden görmemiz gereken bazı şeyler var. Onlardan en önde geleni de savunma konusundaki neler yapabileceği. Geçen sene o kadar hareketsizdi ki rakipler sahada Hayward'ı gördüğü zaman mola almaktan imtina edip Hayward'ın üzerine giderek kolay sayı bulmaya çalışıyordu. Savunmada geçen sene sahip olduğumuz gibi bir çapaya sahip değilken kanatlardan böyle bir gedik vermemiz mümkün değil. Eğer sezona savunmada geçen sezonki gibi başlayacaksa Hayward'ın ilk beşteki yerini hızlıca Smart'a ya da Grant Williams'a kaybettiğini görebiliriz.


Görmemiz gereken şeylerden bir diğeri de şut yüzdesi. Utah'tan Celtics'e gelirken %40'la dış atışı olan ve bu sayıyı NBA'in en arızalı spacinglerinin birinin handler'ı olarak bulan Hayward, geçen sene neredeyse sürekli spot-up şut atarken %33 atabildi. Kullanma sayısındaki düşüş normal olsa da ondan elit bir şut katkısı beklemek şımarıklık olmamalı diye düşünüyorum. Kullandığı iki sayılık atış miktarı da geçen sene yarı yarıya düşmüştü. Bunda da bench beşiyle aynı anda sahadayken ya da Tatum-Kemba ikilisini rahatlatmak için sorumluluk aldığı zaman arttığını görürsek pek hayır demem. Yüzdesi pek mühim değil, potaya yaklaşalım; kafi.

Gordon Hayward, iyi olduğu zamanlar Doğu'da dengeleri bir takımın lehine değiştirebilecek bir oyuncuydu. Eğer o dönemlerine yaklaşabilirse zaten diyecek bir şeyimiz yok ama bu sene geçen seneki gibi olmamalı, olamaz. Takımımızda Hayward var, o da şunu yapar, diyebilmeliyiz. Tabii ki sakatlık kendi suçu değil ancak Celtics de Hayward'a verebileceği her şeyi verdi.

Jaylen Brown: Geçen sene Celtics'in içinde bulunduğu abuk durum belki de en çok Jaylen Brown'ı vurdu. Jaylen, bir önceki sezon play-off deplasmanlarında takımın ayakta duran oyuncusuyken birden bire kendini takımın 7. adamı olurak buldu. Bilek sakatlığından sezonun içine girmesi uzun sürdü ve karakteri soyunma odasında sorgulanan noktalardan biriydi.

Bunlara rağmen sezonun bitişi onun adına olumluydu. Pacers serisinin en göze batan performanslarından birini 3. maçta verdi. Seri boyunca savunma direnci de Smart yokken takımın bu alanda en iyisiydi. Zaten normal sezonun sonunda da bilek sakatlığının izlerini geride bırakmayı başardı. Şutunu bir düzene oturttu. Ancak ne olursa olsun geçen sene takımın içinde bulunduğu bataklıkta debelenirken Jaylen da kendisini çok geliştirme fırsatı bulamadı.

Bence 3 senelik Jaylen Brown tecrübesinin bize söylediği bazı şeyler var. Bunlardan ilki de seçildiği günden beri konuşulduğu gibi Jimmy Butler stili bir two-way skorer kısaya dönüşmeyecek olması. Bunun önünde bazı engeller var ve bunlardan en bariz olanı handling sıkıntıları. Yandaki görseli geçen sene Ringer hazırlamıştı ve handling sıkıntılarını ellerinin küçük olmasına bağlamıştı. Top sürerken eline bakmadan kendini rahat hissetmeyen Brown'ın bu sorununun geliştirilemeyecek bir sorun olduğunu ben de hafif hafif kabullenmeye başladım. Bu sorun ortadan kalkmadan da rahatça şutunu yaratması ve güvenilir bir dağıtım merkezi olması çok mümkün değil.

Şimdi öyleyse elimizdekilere bakalım. Elimizde 2.01 boyunda, fena olmayan bir sabit şuta sahip ve toplu/topsuz şekilde potaya yaklaşmayı beceren, iyi kulvar koşan, oldukça güçlü ve switchlerde can sıkıcı bir oyuncu var. Takımın diğer noktalarında Kemba Walker ve Jayson Tatum gibi meziyetli hücumcular ve Hayward/Smart gibi iyi yönlendiricilerden biri varken Jaylen Brown'ı bunların yanına handler rolüyle atmak, oyunu yormaktan başka bir anlama pek gelmiyor. E ben Jaylen Brown'ı hücumda toplu kullanamıyorsam onu başka bir şekilde aktif etmeyi düşünmeliyim. Geçen senenin başından beri benim aklıma gelen çözüm Jaylen Brown'ın uzun rollerde oynaması ki bunu güzide podcastimiz Lucky Weed'de de defaatle dile getirdim.

Jaylen Brown'ın uzun rollerde oynaması switchlerde kısalar karşısında kalmak konusunda bir avantaj olabilir. Yine takımın geçen sezon oynamaya çalıştığı yüksek pace'li hücumda kulvarı çabuk koşup savunmada eşleştiği uzunla hücumda eşleşerek oradan ters eşleşme yaratılmasını sağlayabilir. Aynı zamanda hücumda alan genişletmek ne kadar önemliyse savunmada da bu alanı daraltmak önemli. P&R'ların yardım savunması kısmında daha proaktif bir oyuncunun bulunması da avantaj hanesine yazar. FIBA Dünya Kupası'nda Popovich bu planın uygulanabilir olabileceğini gösterdi. Bence Brad Stevens'ın da bu fikirden feyz alması lazım.

Tabii Jaylen Brown hakkında konuşurken kontrat muhabbetlerini atlayamayız. Şu an kontrat imzalanması pek mümkün gözükmüyor ve bence de Danny Ainge üzerinde hâlâ soru işaretleri bulunan oyuncusuna kontrat vermekte çok istekli olmayacaktır. Jaylen Brown'ın güvenilir bir oyuncu olmak konusunda ya da soyunma odasında sorun çıkartmayacak biri olduğuna dair kanıtlaması gereken birden fazla husus var.

Romeo Langford şu an tam bir kapalı kutu olsa da Jaylen Brown'ın kontrat görüşmelerinde bir unsur olmaya aday. Sonuçta geçtiğimiz sene bu zamanlar recruitment'ta pozisyonunun en değerli oyuncusu olarak gösteriliyordu. Langford'ın göstereceği değer, -eğer süreleri uzun rollere kaymazsa- süreleri paylaşacağı Jaylen Brown'ın değeriyle de oynayacaktır. Hele ki pazardaki bir numaralı takas hedefi Bradley Beal'ken.

Romeo Langford: Romeo Langford, Celtics'in dört seçim yaptığı draft'ta yaptığı en yüksek seçim. Yaz Ligi takımının gösterdiği performansla birlikte herkes Grant Williams'a, Carsen Edwards'a, Tremont Waters'a ve hatta Tacko Fall'a Javonte Green'e yükselirken sahanın kenarında kaldığı için Romeo Langford neredeyse unutuldu. Ancak Romeo Langford'ın, daha koleje gelmeden seneler önce adını duyuran bir yetenek olduğunu da atlamamak gerekiyor.

Romeo Langford'ın geçtiğimiz sezon kolejde beklentilerin altında kaldığını ve hatta bu yüzden bu kadar zayıf bir draftta lotarya sınırına kadar gerilediğini biliyoruz. Ancak bununla birlikte gelen bir diğer bilgi de Romeo Langford'ın geçen sezonu şut elindeki başparmağındaki sakatlıkla oynadığı ve skorer olarak tanımladığı oyununun bu yüzden çok hasar gördüğü. Boston Celtics, Romeo Langford'ı 14. sıradan seçerek bir yıl önce tanımlanan potansiyeline ve sakatlığının etkisine yatırım yapmış oldu. Bu da Celtics'in onun hakkındaki planını da etkileyecektir.

Boston Celtics buna benzer bir seçimi aslında geçen sene yaptı ve 27. sırada Robert Williams'ı seçti. Robert Williams da bu seçimin çok üzerinde gösterilen bir isimdi ve draft gecesi Celtics'in adeta kucağına düştü. Robert Williams'ın da Langford gibi bir sakatlık soru işareti vardı ve Celtics Williams'ı geçen sezon rehabilite ederek geçirdi. Süre alacağı rotasyon kalabalıkken Langford konusunda da Celtics'ten benzer bir karar görebiliriz. Zaten böyle bir karar gelirse Langford hakkında konuşulacak çok fazla bir şey kalmıyor.

Ama Romeo Langford, elinin tersiyle rotasyonun kenarına bırakabileceğin bir oyuncu olmayabilir. Özel bir skorer olduğunu anlamak için 2 dakika falan izlemek yeterli. Çok iyi bir ayak koordinasyonu var. Rakibin close-outlarına saldırmıyor direkt tekme tokat dalıyor. Potaya yaklaşma konusunda meziyetli ve pota çevresinde inanılmaz rahat bitiriyor. Geçen sene tüm NCAA'de pota çevresinden en iyi bitiren oyuncuydu bir kısa olmasına rağmen. Potanın yakınına bu kadar rahat yaklaştığı için çok fazla da faul alıyor.

Oyununun zaafları da var tabii. Sadece kötü bir sezon performansı yüzünden bu kadar aşağı düşmedi tabii. Zaaflarından en bariz olanı savunmada çokça uyuklaması. Aslında savunma yapmak için elinde iyi bir malzeme var. Ancak savunmanın tepesine yerleştiği zaman savunmada olduğunu birden unutup adamının kaçırabiliyor. Oyuncu doğası gereği topu elinde bulundurmayı da seviyor ve topu emanet edeceğiniz bir oyuncu için iyi bir dağıtıcı olduğunu söyleyemeyiz. Belki olabilir ama şimdilik değil.

Tabii bir de şut meselesi var. Geçtiğimiz sezon sadece %27.2'yle üçlük attı. (Serbest atış çizgisinden de %72.2). Sakat şut parmağının kesinlikle etkisi var ancak sakatlıktan önceki şut performansı da aşağıdaki video gibi.

Altındaki yorumumdan anlayacağınız üzere asıl sıkıntı bence şut tercihi. Hatırlarsınız Marcus Smart da ilk iki senesinde böyle her eline geleni patlatır sonra %25'le sezon bitirirdi. Romeo'nun sağlıklı ama ehlileşmemiş hali de bu sıkıntıyı yaşayabilir. He tabii Romeo Langford'ın topu alnının çatından çıkarttığı şut stilinde de arızalar mevcut. Bundan dolayı yazın bir bölümünde elinde pinpon raketi varken şut çalıştı. Medya Günü'nde bundan "mezun olduğunu" söylemişti ancak kamptan düşen görüntelere dair CelticsBlog'dan Max Carlin'in şöyle bir çalışması var. Çalışma özetle Langford'ın hâlâ gidecek yolu olduğunu söylüyor.

Bu şut ve oyun içi disiplin sorunları Langford'ın önümüzdeki sezon anlamlı süreler almayacağı anlamına gelmemeli. Bence kesinlikle kullanılabilir ve katkı verebilir bir oyuncu kartı. Olgunlaşması için oynamasına da ihtiyaç var. Eğer doğru 5'lerde doğru rollerle sahada kalabilirse bu sezon için beklentilerimizi aşan bir Langford performansı görebiliriz. En azından benim "beklentim" o yönde.

Grant Williams: Grant Williams, bu draft'tan en çok istediğim iki oyuncudan biriydi. Brandon Clarke ve Grant Williams. Aslında oyun stillerinde birçok benzerlik olduğu için ikisini birden alacağımızı düşünmüyordum ve 2 kere Brandon Clarke'ı pas geçtikten sonra Grant Williams'ı seçmemize baya sevinmiştim.

Yani Grant Williams'ı ne kadar beğendiğimi abarta abarta yazmiim. NCAA sezonunu takip ederken Grant Williams hakkında attığım bazı tweetleri buradan ulaşabilirsiniz. Ki bu da Farklı Kaydet Draft Raporu'nu hazırlarken yan charımdan attığım tweetti:




Peki Grant Williams'ı neden bu kadar beğeniyorum? Jaylen Brown hakkında yazarken değindiğim bir nokta vardı: Savunmayı daraltabilmek. Bunun NBA'deki uzmanlarını PJ Tucker, Draymond Green, ayakları tutan Mbah A Moute -hatta bence mkg bu konuda underrated bir oyuncu- gibi pozisyonal olarak undersized ancak savunmanın her anında aktif savunma oyuncuları. Bence Grant Williams'ta bu oyuncuların yanına eklenebilecek bir savunma potansiyeli var. Savunma bilgisi, fizik yapısı ve oyuna sadakati buna çok uygun. Şu an bile sahada takım arkadaşlarının kusurlarını örtebilecek bir savunmacı ve her geçen gün daha iyi olmaya da açık.

Keşke sadece savunman için sevseydim seni... Grant'te komple bir savunmacıdan daha fazlası var. Hücumda çok iyi bir dağıtıcı. Post'ta top aldığı zaman takım arkadaşlarının pozisyonlarını çok iyi okuyor ve istikrarlı şekilde doğru pası buluyor. Hücumdaki pozisyon bilgisi de çok yüksek. Özellikle şu pozisyonu bu yazıya koymak istedim çünkü hem Grant'in hücumdaki pozisyon bilgisinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor hem de ben bu pozisyonu canlı izlerken baya zevkten kahkaha atmıştım sabaha karşı.
Boston Celtics kadrosunda 6'7'' boyunda bir savunmacı-pasör bir çaylak kattı kadrosuna. Bunu nasıl kullanabilir? Bu sezonun kritik sorularından biri olabilir çünkü savunmada korumak zorunda olduğumuz Aren Cenver gibi, Kemba Walker gibi, Carsen Edwards gibi rotasyon oyuncularına sahibiz. Buna sadece Marcus Smart yetmeyecektir. Hayward'dan eskisine dönmesini, Tatum'dan savunma konusunda daha disiplinli olmasını beklerken Grant Williams gibi bir rotasyon oyuncusunun takıma katılması oldukça olumlu. Hazırlık kampının ilk haftasından sonra iyice ortaya çıkan "Cenver'in benche çekilmesi" fikri aynı zamanda "Cenver'i Grant ve Smart'la aynı anda sahada tutmaya çalışmak" gibi bir alt fikir içeriyor olabilir. Grant Williams da tam olarak bu esnekliği yaratabilecek bir parça.

Grant Williams'ın bu sezon katabilecekleri özetle takıma kıvam katmak olacak. Peki Grant Williams, gelecekte bu takım için yapıtaşlarından biri olabilir mi? Öğrenmesi gereken iki husus var. Birincisi sabit şutunun gelişmesi lazım. Kesinlikle temiz bir bileği var ancak şu an menzilini geliştirmeye çalışıyor. Bu konuyu becermesi şart. Diğer husus da NBA'deki fiziksel dövüşte kendini ispatlaması gerekiyor. Bu konuda kendisinden hiçbir şüphem yok ancak hayal kırıklığı yaşama ihtimalim de mevcut. Eğer bu ikisini becerirse NBA'de 33-35 yaşlarına kadar kalıp ligin aranan isimlerinden biri olabilir. Oyununu olgunlaşma sürecini her gece takip edebileceğim için de çok heyecanlıyım.

Semi Ojeleye: Semi Ojeleye seçildiği gün, sırasına göre çok doğru bir profildi. Tecrübeli bir kolej oyuncusu, sahaya çıkar çıkmaz verebileceği bazı şeyler var, tepeden oynanan oyunlarda istikrarlı bir pick&pop silahı falan filan... Aslında ilk sene fena katkı vermediğini de söyleyebiliriz. Gordon Hayward ve Kyrie Irving'in olmadığı play-off'larda rotasyonda eksik kalan dakikaları gayet iyi mücadele ederek tamamladı ve takımın art arda eşleştiği fizikli rakiplere karşı oldukça da iyi katkı verdi.

Ancak Semi Ojeleye gibi bir oyuncunun dağınık bir düzende katkı vermesi mümkün değil. Yaptığı en iyi şey bile NBA seviyesi için vasat. Dağınık oyun, oyunun her anında sorun çözücülük isterken geçen sezon Ojeleye sahadayken çözmek bir yana sorun yaratıyordu. NBA seviyesinde elit seviyede yaptığı belki de tek şey olan güçlü savunma da bir NBA takımının savunmasını kendi başına evirip çeviremeyeceğine göre geçen sene ondan katkı alamamamız çok da sürpriz değildi açıkça söylemek gerekirse. Herhangi bir sakatlık yaşamadığı sezonda maçların neredeyse yarısında DNP yazması da bundan dolayı.

Peki Semi Ojeleye, savunma konusunda daha çok katkı istediğimiz bu sezonun kadrosunda daha çok iş yapabilir mi? Benim buna cevabım pek olumlu değil. Aynı rotasyon dakikalarında Ojeleye ve Grant Williams süreleri paylaşacak gibi gözüküyor. Grant Williams'ın savunmada verebilecekleri daha derinken ve tartışmasız bir şekilde daha iyi hücum oyuncusuyken ve yine pozisyon olarak o dakikalara daha çok oturuyorken Williams'tan alıp Ojeleye'ye verdiğimiz her dakika bana zarar ziyan gibi geliyor ne yalan söyliyim.

Peki Semi Ojeleye'yi ne yapabiliriz? Semi Ojeleye lig çapında talebi artan bir oyuncu modeli. Kontrat şartları da takaslanmak için çok uygun. Üstüne üstlük play-off'larda işe yaradığını gösteren bir track record da var elimizde. Ben bu yüzden Ojeleye'nin küçük kontratların döndürüldüğü bir takasın parçası olabileceğini düşünüyorum. Benim aklıma gelen ilk takas Nerlens Noel için girilebilecek bir takasın kontrat parçası olması. Ya da kanat rotasyonunda eksiklikler bulunan takımlara roster spot boşluğu karşılığında da gönderilebilir.

Ancak son tahlilde artık 25 yaşına girmek üzere olan Semi Ojeleye'nin Boston Celtics'teki günlerinin sayılı olduğunu düşünüyorum. Bunda Grant Williams'ın denkleme katılması birincil sebeplerden biri. Boston Celtics'ten ayrılsa bile NBA'de kendisi gibi oyuncuların değeri artıyor. Aranan bir oyuncu olmaya hâlâ bir üçlük kadar uzakta. Ancak Celtics'in o üçlüğü bekleyecek zamanı pek kalmadı.

Enes Kanter: Kötü basketbolcu. Hem kötü hem pivotolduğu için başka bir mevkideki kötü bir oyuncuya göre takımı daha kötü etkiliyor. Neden kötü? Öncelikle kötü bir pick&roll savunmacısı olduğu için kötü. Yani yok, bu adamı gençliğinde de izledik, 8 senedir NBA'de de izleniyor. Bu adamın iyi p&r savunması yaptığını gören olmadı. Fundamental olarak kötü, gençliğinde de çok iyi low-post hücumcusu olduğu için geliştirmeye ihtiyaç duymamış sanırım. Takılıyor öyle dümdüz. Bu yüzden takımın birincil planına oturtulamayacak kadar kötü bir basketbolcu.

Kendisinin kötü olmasının sebeplerinden biri de en belirgin "iyi" özelliğinden geliyor. Bu adam gerçekten iyi bir hücum rebocusu. Ama bu özelliğini biliyor ve bunu doğal olarak kullanmak istiyor ve bunu NBA'e satmak istiyor. Basketbolda benim en sevmediğim olay da bu hücum rebosu kovalamak olayı. Sebebi de çok basit, önlem alındığı zaman savunmada eksik kalıyorsun ve önlem alınması da rakibin seni bulup götünü dayaması kadar kolay. E yani NBA'in geldiği bu tempo durumunda oyunun merkezini kapatması gereken adam zaten kendisinden daha hızlı olan kısaların arkasından koşarak kendi sahasına dönmeye çalışıyor. -Enes genelde dönmeye de çalışmıyor ya neyse- Bir erken yerleşme ya da aksiyonla geçmiş olsun yani, geçmiş olsun.

He Enes'in iyi yönleri yok mu? Hadi var, evet hücumda low-post'ta iyi skorer diyebiliriz. Footwork'ü doğuştan gelmiş. Savunmaların Tatum'a Kemba'ya odaklandığı ortamda hücum rebosu toplayabilir. Tabii potaya yaklaşırsak orada rakibin tempo üretmesini bozabilir temiz rebo üretmesini engelleyerek. Peki bundan çok daha çeşitli şeyler ekleyebilecek mi? Hiç sanmıyorum.

Ama şunu da belirtmek istiyorum. Yani sonuçta Brad Stevens & Danny Ainge ikilisi kadar basketbol bilmiyorum. Bu ikili yerde Noah Vonleh, Willie Cauley-Stein falan filan varken Enes'e 5'er milyondan oyuncu opsiyonlu iki yıl kontrat verdi. Sürekli çok istediklerini söylediler ve Brad Stevens kamp başlar başlamaz onu ilk beş başlatmayacağını gösterdi. Kafada bir plan var gibi duruyor. Eğer bench beşiyle gelecek olursa Smart'la ve Grant Williams'la aynı anda sahada da kalacak. Ama bilmiyorum ya, çok kötü oyuncu Enes. En azından son play-off'larda iyi oynadı, lig etrafında bu kerizin kontratına alıcı çıkar umarım.

Robert Williams III: Robert Williams'ı seçtiğimiz an çok sevinmiştim. Draft gününe kadar herkes lotaryanın sonundan gitmesine kesin gözüyle bakıyordu ancak Clippers pas geçince Celtics'in pickine kadar arada Lakers ve Blazers hariç uzun ihtiyacı olan hiçbir takım yoktu. Blazers yerdeki en iyi potansiyel olan Anfernee Simons'u aldı, Lakers da GM'leri Rob Pelinka'nın köylüsü olan Mo Wagner'i aldı. Böyle olunca Rob bizim kucağıma düşmüş oldu. 27. sıra için oldukça iyi seçimdi bence, yani en azından kağıt üzerinde. Tabii Rob Williams'ı Clippers alsa 27'den biz Mitchell Robinson'ı alır mıydık diye düşünüyorum bazen ama o bugünün tartışması; draft gününe döndüğümüz zaman Williams, Robinson'dan su götürmez daha büyük potansiyeldi.

Rob Williams, süpürücü pivot genleri taşıyan bir prospect. -hâlâ prospect- Bu tip prospectlerin hepsinin yaşadığı sorunları o da sıkça yaşıyor. Blok yapmayı çok seviyor ve savunma yapmanın tek yolunun bu olduğuna dair bir içgüdüsü var. Bu yüzden hücum rebolarında potayı boş bırakıyor, orta mesafeye sıkışmış oyuncuları potaya çağırıyor, pivotlara karşı temas üretmiyor savunmada ve sık sık faul alıyor. Bu konuda gelişme kaydetmesi şart NBA'de barınabilmesi için. Tabii bizim vasıfsız ama kalabalık uzun rotasyonunda süre alabilmesi için de.

Ama Rob Williams sıradan bir süpürücü prospect değil. Savunmada standart bir süpürücüden daha potansiyelli. Daha güçlü, daha atlet, daha çabuk ve daha yukarı zıplayabiliyor. İşin hücum tarafında daha heyecanlandırıcı, belki şutu yok ama gerçekten çok iyi bir pasör ve pas atarken savunmayı okumayı çok iyi biliyor. Atlet ve çabuk ayaklı olduğu için ve potaya öpücük atabilecek kadar yukarı zıplayabildiği için otomatik olarak iyi bir p&r silahı.

Ancak tüm bunlar sahada kalabildiğin zaman kıymetli. Robert Williams geçen sene anlamlı süreler alabildiği az maçlardan birinde John Wall tarafından saha dışına atıldı. John Wall'un yaptığı tek şey de p&r'da potaya saldırmaktı. NBA'deki herhangi bir takımın bu kadar basit bir defektle saha dışına atılabilecek bir oyuncuya verecek süresi yok. Gerçekten beğendiğim bir prospect ancak iki sene sonra Fenerbahçe'de switch savunmasının merkezine yerleşmek istiyorsa yapması gereken birçok temel şey var.

Vincent Poirier: Vincent Poirier, Celtics'in Shane Larkin, Daniel Theis ve Brad Wanamaker'dan sonraki dördüncü Avrupa denemesi. Shane Larkin hamlesi inanılmaz iyi tutmuştu ve Larkin Avrupa'ya kıtanın en iyi oyuncusu olmaya dönmüştü. Theis, ilk senesinde rolüne çok iyi oturup iki senenin sonunda takımda kalmayı başardı. Wanamaker, geçtiğimiz sezonun karmaşasında kayboldu ama NBA'de oynayabilecek bir oyuncu. Kıta dışından oyuncu denemesinde sürekli doğru profillere giden Celtics, Poirier seçiminde de istikrarını devam ettirdi: NBA sisteminin dışından, hazır ve doğru profil.

Vincent Poirier'nin neden doğru profil olduğunu irdelemek gerekiyor. Bu adam Baskonia'ya gitmeden önceki Paris-Levallois günlerinden beri stilini bozmadan, oyununa çok farklı yönler katmadan, olabileceği en iyi oyuncu olmaya çalışıyor. Poirier'in belki hiçbir zaman çok iyi bir şutu olmayacak, post'ta etkili bir footwork'ü olmayacak ama Poirier bu gelişim eğrisini devam ettirirse NBA'de kendine yer açabilen bir solid-5 olacak.

Ancak bunu başarmasının yolu Boston Celtics'te anlamlı dakikalar oynayabilmesinden geçiyor. Bunun için yapması gereken ilk şey istikrarlı olmak. Boston Celtics, 4 tane birbirine yakın, farklı pozisyonlarda değerlendirilmesi zor ve yetersiz oyuncuya sahip. Bu 4 oyuncunun sezon içindeki büyük bölümlerde oyun ve yetenek olarak birbirlerine çok büyük farklar yaratması olası gözükmüyor. Onun için her gece koç ekibine güven veren, sahaya ne koyacağı belli olan, yani aslında bir vasatı tutturan oyuncu burada fark yaratacak. Bu vasatı tutturma konusunda hali hazırda Avrupa'dan oynayarak gelen ve oyun stili bir sene önceki takımda yaklaşık şekilde -aron baynes- bulunan Poirier önemli bir avantaja sahip.

Poirier'in Boston adına sahaya verebileceklerinden en önemlisi istikrarlı bir pota altı savunması. Dünya'nın en hızlı ayaklarına sahip değil ya da Dünya'nın en güçlü fiziğine sahip değil ancak pick&roll savunması yaparken kısanın karşısında nasıl duracağını biliyor, box-out yapmayı, rakibini potadan olabildiğince uzakta tutmayı da oldukça iyi beceriyor. Bunu yıllardır yapıyor ve her sene biraz daha üst seviyede yapıyor. Belli bir kütlesi var ve agresif bir savunmacı. Temaslı oynamayı seviyor ve gözünü budaktan sakınan bir karakter değil.

Celtics'in ondan istedikleri Aron Baynes'ten istedikleriyle aşağı yukarı benzer olacak. Boston'a geldiği gün Baynes, Poirier'in şimdi elinde bulundurduğu oyuncu kartından farklı olarak istikrarlı bir orta mesafe şutuna ve pota altında kapladığı daha geniş kütleye sahipti. Orta mesafe şutu olmasa da aradaki kütle farkını Poirier biraz daha fazla enerji harcayarak kapatabilir. Ancak bu konuda Poirier'in lateral hızının NBA seviyesine ne kadar yeteceği konusunda endişelerim sabit.

Poirier konusunda son altını çizeceğim nokta şu. Poirier, ilk çıkışını yaptığı Paris-Levallois'da potaya yakın oynamayı seven Louis Labeyrie'yle ile birlikte pota altını idare etti. Bu düzen içinde bir EuroLeague oyuncusu oldu ve EuroLeague'de de yine potaya yakın oynamayı seven Toko Shengelia'yla pota altını paylaştı. Poirier son senelerde ilk kez 4-out-1-in'in pivotu olarak oynayacak. Bu onun short roll pasörlüğünü ve p&r bitiriciliğini parlatabilir. Aynı zamanda ilk kez zayıf taraftan gelecek yardım bu kadar uzakken daha geniş bir alanı savunmasına dair bir sınav olarak da karşısına çıkabilir.

Daniel Theis: Daniel Theis geçen sezonun bittiği gün takımdan ayrılmaya çok yakındı ve Amerika'daki birçok kişi bunun gerçekleşeceğini düşünüyordu. Eğer Celtics Kemba-Rozier-Irving eksenindeki mega sign&trade'i başarıp kendine işine yarayacak bir cap açmayı başarmış olsaydı muhtemelen CSKA Moskova'nın ya da Barcelona'nın EuroLeague için yüksek teklifini kabul edip NBA'den ayrılmış olacaktı. Ancak bu satırları yazdığım 12 Ekim gününde Daniel Theis, Celtics'in starting center'ı olmak için favori durumda ve cebinde 5 milyonluk kontratı var.

Theis'in ilk beş slotu için favori olmasının ilk sebebi tabii ki bu konudaki rakiplerinin belirgin zaafları olması. Robert Williams bu iş için çok toy, Enes çok kötü savunmacı, Poirier de hem test edilmemiş hem de hücumda ne vereceği belirsiz durumda. Bunlara karşılık Theis, savunmada ne vereceğini bildiğiniz bir oyuncu ve hücumda da diğer üç oyuncuda olmayan bir şut tehdidine sahip. Bu şut tehdidinin geçen sene %38.8 olduğunu düşününce bu yarışmada gerçekten geçer akçe olabilir.

Theis, mevkisindeki rakiplerine göre artılarıyla ve daha az eksisiyle ayrılıyor ancak Theis'in ilk başladığı Celtics'in bazı komplikasyonlar yaşayacağı da açık. Bunlardan ilki ribaund konusu. Theis, 204 boyuyla EuroLeague günlerinde bile undersized sayılan bir pivottu ve bunu atletizmiyle kapatıyordu. Boyu kısayken özel bir ribaund sezisine de sahip değil. Bunlarla birlikte geçen sene her 100 pozisyon başına 11.9 ribaund çekebilmiş. Karşılaştırmak için veriyorum Aron Baynes'te bu sayı 14.1, Eray Cinter'de 19.4, Jakob Pöltl'da 15.7. Theis'in ribaund istatistikleri ligle kıyaslandığı zaman vasatın altında kalıyor.

Ribaund, NBA'in tempoya dayalı olduğu bugünlerde en kritik taşlardan biri. Ribaund alamazsanız tempo üretemezsiniz, tempo üretemezseniz muhtemelen NBA için iyi bir takım olamazsınız. Theis'in major bir rol alacağı Celtics'te Tatum'ından Kemba'sına herkesin savunma ribaundlarının temiz alınması için savaşması gerekecek. Bu 82 maçlık süreçte adapte olunabilecek bir durum ancak sezon içinde ekleme gelmezse play-off'larda üzerine oynanacak kadar da büyük bir delik.

İlk beş için pole pozisyonunda gözüküyor olsa da 5 milyonluk kontratı onu her şartta bir takas malzemesi haline getiriyor. Celtics, Theis'in 5 milyonluk biten kontratını gönderip 6 milyonluk bir kontrat alabilir. Buna yanına eklenecek her kontratın %25 daha fazlasını ekleyerek maaş klasında daha yukarı çıkabilir. Direkt Theis'ın kontratı + draft hakkı karşılığında alınabilecek oyuncular listesinde Noah Vonleh, Khem Birch, Trey Lyles, Richaun Holmes gibi bu takımın uzun rotasyonuna yardımcı olabilecek ve trade deadline zamanı elindeki kontratları draft pickine çevirmek isteyebilecek takımların oyuncuları bulunuyor. Sezona ilk beşte başlasa bile sezonu bitirme konusunda trade deadline geçene kadar Theis üzerinde soru işaretleri bulunuyor bence.

Faaliyet Raporu: Takımın Nizamı Hakkında Serbest Düşünümler

Bu kadar yazdık ettik, bu yazıyı kendi koçluk fantezilerimi ortaya sürmeden bırakmam. Aslında Brad Stevens'ı NBA kariyerinin başından beri izliyorum öyle ya da böyle. Elindeki bu takımla çok fazla macera aramayacak gibi geliyor bana. O yüzden önümüzdeki sezonun takımın düzeni nasıl bişeye benzeyecek/benzemeli tahminlerime başlayayım.

Yarı saha hücumuna dönüş: Brad Stevens, takip edebildiğim Celtics kariyeri boyunca hücum kurgusunun en başına benzer bir oyun şeması koydu: İki handler'ın forvetlere erken yerleşimi, tam tepeye perdeci uzunun gelmesi ve aksiyonu topu elinde tutan handler'ın değil tepede topsuz perdeyi ya da hand-off'u kullanacak ikincil handler'ın başlatması. 

Bu şema geçen sene durduk yere dağılmıştı. Sebepleri vardı tabii geçen sene Horford'ın sahada yürüyerek başlamasıyla birlikte savunma düşünce rakip sahaya erken yerleşecek tempoyu üretemiyorduk. Ancak topla rakip sahaya geçtiğimizde de ikincil aksiyonlardan ziyade bir önceki sene play-off'ta Tatum'a isolation oynatmak için oynadığımız seti oynayıp ikincil handler'ı aksiyonda değil isolation'da topla buluşturuyorduk.  Bu durum zaten düşük olan hücum ritmimizi iyice yerlere düşürdü. Sonuç olarak bir önceki senenin yarısı kadar falan pas yapabildik.

Bu sene hazırlık maçlarında da gözüküyor ki bu hücum şemasına geri dönüyoruz. Bunun bazı sebepleri var tabii. Birincisi geçen seneki ritimsizlikten çok çekmemiz. Bu takımın iyi basketbol oynaması için iyi bir Jaylen Brown'a ve iyi bir Jayson Tatum'a ihtiyacı var. Bu durum geçen sezon da bu şekildeydi. Ancak bu iki oyuncu da henüz ritimsiz oyunda kendi ekmeklerini çıkartacak oyun olgunluğuna sahip değiller. Bunun için onlara bu rahatlığı sağlamamız gerekiyor.

Diğer bir sebep de takımdaki uzunlarımızın artık p&r hariç pek bir hücum numarası kalmamış olması. Robert Williams, iyi roller ve iyi short-roll pasörü, Poirier dümdüz p&r man, Theis'in p&p tehdidi var ama kendine kadar var, Enes desen ayrı bir dünya zaten p&r oynadıktan sonra topu yere vurup low-post oynamak dışında hücumda gördüğü bir iş yok. E hücumda 4 kişi oynamak da artık kaldırabileceğiniz bir yük değil. Bu adamları sahada aktif hale getirmek için bunun dışındaki 4 oyuncuyu da 5 numarayla ilişkin hale getirmeliyiz. Birincil handler ve birincil yönlendirici olan Kemba Walker ve Gordon Hayward'ın yanı sıra Tatum, Jaylen, Carsen hatta Grant Williams ve süre alırsa Romeo Langford da bu işleri yapmalı ve yapmak zorunda. Hazırlık maçlarında Jaylen ve Tatum'dan iyi vibe alıyoruz bu konuda. Allah bozmasın, tü tü tü maşallah.

Potaya Yaklaşma Mevzusu: Boston Celtics'in geçen sene potaya yaklaşması konusu biraz Dünya ve Ay'ın arasındaki ilişkiye dönmüştü. Takımın hücumda yapısal sorunları vardı ve bu takımı bolca potadan uzak atışa sürüklüyordu. Takımın bolca potadan uzak atış yapması da takımın yapısal sorunlarını daha da değiştiriyordu. Bu sene bunun gibi bir sıkıntıya izin vermemiz mümkün değil.

Bunda büyük rol Kemba Walker'a düşüyor tabii. Rakipleriyle seperasyon yaratmayı çok iyi bir bilen, çok çabuk olan ve temastan kaçınmayan bir guard olarak bu işleri belki de daha agresif şekilde devam etmesi gerekecek. Bunun önünde de bir engel yok zira Michael Kidd-Gilchrist yerine Jayson Tatum'ın olduğu beşlerde sahada kalacak. Kemba'dan neler alabileceğimizi üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz, asıl soru işareti ve takımın gideceği yolu tayin edecekler takımın kanatları.

Jayson Tatum geçen sene eline gelen her topu kullanma aşkıyla çok fazla yanlış şuta yöneldi. Yanlış şut olmasının sebebi yalnızca orta mesafe olması değil aynı zamanda contested şutlar olmasıydı. Jayson Tatum kısmında bu soruna değinmiştim ancak bu potaya gitme konusunda gelişim kaydetmesi onun kariyerinin gidişini de belli edecek. Yine Jaylen Brown kardeşimiz de aynı durum var. Top elindeyken çok canlanıyor ancak pota çevresinde özel bir parmak hassasiyeti var. Bunu kullanmak yerine abidik gubidik kaldırıp attığı her top hem kendisine hem bize zarar. Nolursunuz bunu kendinize de bize de yapmayın yani.

Gordon Hayward meselesi daha ayrı bir mesele. Hayward geçen sene gitmemeyi tercih ettiği için değil bildiğin bacakları gitmediği için potaya yaklaşamadı. Bu sene en azından fizik olarak iyi halde olduğu gözle görülür durumda. Ondan da bu konuda bir katkı bekleyebiliriz. Yani en azından 29 yaşında artık oyun kimliği oluşmuş bir oyuncu Gordon Hayward. Fiziksel olarak sağlıklı olduğu zamanlarda bu alışkanlığını devam ettirmesini bekleyeceğiz.

Tepe Savunması: Önümüzdeki sezon savunmada yaşayacağımız en büyük problem tepe savunması olacak. Sebebi de çok basit: Switch savunmacısı olan 5 numaramız yok. Yok yani. Geçen sene NBA çapında en iyi switch savunmacısı olan 5 numaraya sahipken birden bu duruma düşmemiz gerçekten çok üzücü ama bu duruma karşı aksiyon olmak zorundayız.

Normal sezon boyunca çok uzun süreler tepe pick&roll'larını drop'la savunacağız. Poirier de Enes de Theis da buna daha yatkın isimler. Robert Williams elindeki malzemeyle switch konusunda daha çok umut veriyor ama o da kısayla bire bir kaldığı zaman cayır cuyur faul yapıyor. En azından savunmayı yukarı çekmemiz gereken kritik anlarda alabileceğimiz bir risk değil Rob Williams'ı merkezden kısayla baş başa bırakmak.

Sezon içinde bunu kanatlardan daralarak telafi edebiliriz. Hazırlık maçlarında, özellikle Orlando Magic maçında takımın kanatlarının pick&roll'lara yaptığı baskı ve çaldığı toplar gayet etkileyiciydi. Sağlıklı oldukları zaman hem pick&roll'u daraltıp hem de pas kanallarına baskı yapabilecek atletizmde ve savunma bilgisindeler. Hani zaten sürekli opere edilebilecek çok başka opsiyonlarımız da yok... Aslında var

Öyle ya da böyle Celtics sezon içinde super-small-ball denemek zorunda kalacak. 5 numarasının Grant Williams-Semi Ojeleye'den biri olacağı, kanatlarında Tatum-Smart-Jaylen'dan en az ikisinin bulunduğu, tepede switch yapılırken roller man'e baskı yapılacağı bir savunma şeması Boston Celtics'in uygulamak zorunda olduğu şeylerden biri olacak. Yoksa NBA'de sürekli drop'la 5 numara pick&roll'u savunmak EuroLeague'deki gibi sürekli idare edebileceğiniz bir durum değil. Tempo çok yüksek, ritim çok yüksek, şutu olmayan kısa yok. Bu konuda bazı şeyleri riske ederek radikal denemeler yapılması gerek.

Geliştirme Raporu: Sezonun İçine Dair Beklentiler


Boston Celtics, önümüzdeki sezon için şu an bir contender olarak gözükmüyor ancak sezonun gidişine göre bu yönde hamle yapabilecek esnekliğe de sahip. Marcus Smart gibi ligin sayılı kısa savunmacılarından birinin 13 milyona oynaması, Theis ve Enes gibi vazgeçilebilecek biten kontratların toplamının neredeyse 17 milyona vurması ve Jaylen Brown'ın kontratı durumu Celtics'i olası her takas hedefi için iddialı takımlardan biri yapacak. Hâlâ yeniden yapılanma prosesinde olan bir takımın birinci turunun da assetlerde bulunduğunu atlamamak gerek.

Celtics elindeki bu assetleri gerekirse bu sene takımı ileri çekmek için kullanabilir. Derrick Favors, Jonas Valanciunas gibi takımın uzun rotasyonuna katkı yapabilecek oyuncular trade deadline'da play-off yarışından uzak takımlarda olabilirler. Celtics tüm bu assetleri bir araya getirerek primer bir hedefe yürüyebilir. Bu sezon takaslanması oldukça muhtemel olan Bradley Beal, Boston Celtics'in önümüzdeki 6-7 yılında Tatum ve Kemba'yla beraber üzerine inşa edilecek omurgasını kurgulayabilir. Ya da sürpriz şekilde takımından ayrılmak isteyecek olan başka bir yıldız. Eğer bir yıldız etrafında bir masa kurulacaksa Celtics o masaya oturanlardan biri olacak gibi gözüküyor.

Ancak bence bunlar için takımın gittiği yolu gözlemek gerekiyor. Şu an elimizde win-now modunda olabilecek bir takım yok. Superstar barajının altında kalan iki max oyuncusu, gayet parlak genç oyuncular ve Brad Stevens'ın elinde parlaması beklenen rol oyuncuları var. Bu Celtics, MVP'li Bucks'la ya da 3 all-star, iki çok iyi rol oyunculu Sixers'la normal şartlar altında kapışabilecek bir kadro değil. Ancak sezon içerisinde kapalı olan kapı biraz da olsun aralanabilir.

Tabii Celtics'i sayfalar dolusu konuşmuşken Doğu'daki durumları da değerlendirmek gerek bence. İlk iki sıra geri kalan köpükten çok net şekilde ayrılıyor. Köpüğün içinde de Indiana Pacers, Toronto Raptors ve Boston Celtics kendi penceresinden baktığı zaman kendini üçüncü sırada görüyor. Doğu ne kadar sizi Batı kadar sert bir fikstürle sınamasa da bunun bir cilvesi olarak rakiplerinizin hata sayısını oldukça azaltıyor. Bu üç takım arasında sezon boyunca süren ve bahar aylarına doğru iyice kızışan bir yarış izlemek de oldukça olası.

Bu üçlü -hoş bence ilk ikiden birinin sendelemesi aksi ihtimalden daha olası bence- yarışma Boston Celtics'in geleceğini nereye çevireceği konusunda birçok fikir verecektir. Jaylen Brown, istediği kontratların oyuncusu olabilecek mi? Jayson Tatum süperstar ışığını sunacak mı? Kemba Walker'a maksimum vermek iyi bir fikir miydi? Ve en önemlisi Brad Stevens geçen senenin ardında silkinip yine ligin en iyi 3-5 koçundan biri olarak gözükecek mi? Bu soruların cevabına bu sene ulaşacağız.

Ben bu ekibin potansiyelinden çok şüphe duymuyorum. 2017-18 sezonunda neredeyse her gece beni mutlu etmeyi başarmışlardı ve bu öyle şansa olabilecekler bir şey değildi. Başta Brad Stevens'ın kendine geri dönmesiyle birlikte sinir bozucu, tavanı belli ama karşınızda görmek istemeyeceğiniz bir Boston Celtics'in yapısının sezon başladıktan sonra adım adım kurulacağını düşünüyorum.,

E tabii son cümle olarak da sezona dair birkaç tahminde bulunmak gerekiyor. Konferans finali bekliyorum. Bence iki favoriden biri sezon boyunca o ya da bu sebeple yarışta geri kalacak ve normal sezonun Çalışkan Ahmet'i olarak onları bir şekilde arkamızda bırakıp ECF'e kalacağız. Sonrası çok karanlık tahmin etmek için. Çünkü takımın sezon içinde cevaplaması gereken birçok soru işareti olacak. Onları da yaşayarak göreceğiz.

3 yorum:

  1. Eline sağlık. Bir 7-8 tur alacak tüm yazıyı okumak ama baya detaylı bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Eline sağlık keyifle okudum :)

    YanıtlaSil
  3. Üstad harika bir yazı olmuş. Senin tespitlerinin hastasıyız. Rica ediyorum ya bir lucky weed çöğürün ya da buraya bu ve bunun gibi uzman yorumlarınla gelmeye devam et. Seviliyorsunuz. Hadi eyvallah.

    YanıtlaSil