1 Nisan 2017 Cumartesi

Hayatlar ve hayaller | uA'ya dair


                                         (Fotoğraf temsilidir)

Merhaba dostlar. 

Çok doluyum. Dün maçta boğazım yırtılana kadar yuhalamaya ve eninde sonunda uA'yı kendi tarafında süt dökmüş kedi gibi sessizleştirmenin verdiği tatmine rağmen hala doluyum. Yılların verdiği bir doluluk olsa gerek ki kolay kolay geçmiyor. Bir kişiye, gruba veya herhangi bir kavrama karşı artık nefret düzeyine gelmiş derecede dolu olmanın çok sağlıklı olmadığının da farkındayım ama kendimi geri alamıyorum henüz. DOLUYUM AMK.


Olaylar  malum. Bizim dün çizdiğimiz profil de malum. Ancak şunu belirtmek istiyorum. Eski ve derin Atamancılardan biri olarak dünkü koyduğum tepkinin, sinirin, özellikle ilk yarıda ateş gibi olmamın ana sebebi Ataman'ı korumak falan değildi özünde. Çok söyledim, NŞA ben olsam Ataman'la sezon sonu yolları ayırırdım. Öyle olma ihtimali de azımsanmayacak miktarda var, şu an net bir öngörüde bulunamasam da. Ancak hiçbir şey için değilse bu apaçilerin Ataman'ı biz gönderttik işte eheheheh diye keyif sürmemesi için bile onların karşısında olmaya ihtiyaç vardı. Bu kadar fevri, taraftarlık nedir bilmeden hareket eden bir grup bir de "Ataman'ı gönderttik mq, boru mu" kafasına erişirse oluşacak tehlikeyi siz düşünün. Bu Ataman'ın kalmasından çok daha büyük bir sorun olacak. Ataman'ın kalmasının sorun olup olmayacağı masaya yatırılabilecek bir konu, bunu tartışırım ama diğerini tartışmam. O yüzden şeklimizi, rengimizi ortaya koyduk ve inşallah-çok umutlu değilim ama- anlamışsınızdır. Ataman konusundan bağımsız olarak, sizin düşüncelerinizi paylaşmayan hatta bunun ötesinde direkt olarak sizden hazetmeyen bir Galatasaray taraftarı var. Ve dün tekrar gördüm ki hakkaten diğer zamanlarda sessiz çoğunlukmuş bu taraftar. Umudum o ki zamanla daha çok ses kazanacaklar, kazanacağız.

BUNDAN SONRA NAPARIZ? 

Yönetimin dünkü açıklamasının samimiyetine inanmıyorum, somut bir adım atılana kadar da inanmayacağım. Bunların önemli bir kısmını beleşten salona sokan bir yönetimin "bu yapılanlar yanlış, gerekli hamleleri yapacağız" lafına inanmak için gerekli hamlelerin yapıldığını görmem lazım. Sonuç odaklı olarak en basidiyle şöyle ifade edeyim: Dün korkuttukları, ağlattıkları o çocukların, ailelerin tekrar salona güven içinde gelebilecekleri ortamı sağlamak boynunuzun borcudur. Bunun yöntemi de "koçu gönderelim de hallolsun bitsin" kolaycılığıyla olmasın. Önce bunları temizleyin, sonra koçu da gönderebilirsiniz tabi. Ataman kalsa yine başarılı olabilir o ayrı bir mevzu, ama gitmesi gerekirse de illa ki bir gün gidecek. Kazık çakan antrenör görmedik henüz ama kronikleşmiş bir ultraslan problemine sahibiz. Bu işler yönetim katında nasıl halledilir bilmiyorum, ben taraftar olarak karşılarında durarak üzerime düşeni yapacağım. Umarım siz de yaparsınız.

İpekçi, Arena veya diğer yerlerde bu sorun nasıl çözülür bilmesem de yeni salon için bir fikrim var. Şu sessiz çoğunluğun içinde Galatasaray basketbolunu kalpten seven büyük bir grup olduğunu biliyoruz. Arada maça gelmenin falan ötesinde kendini bir taraftar olarak ait hisseden ve basketbol taraftarlığını da bilen bir  grup. Burada herkes birbirini tanımıyor belki ama şube yönetiminin de olaya müdahil olmasıyla birlikte bir organizasyon yapıp bu grubu meşhur Sami Yen kapalısı gibi yeni salonun merkezine yerleştirmek bence kurtuluş için makul bir reçete. Pratikte uygulanması çok kolay değil gibi geliyor ama bu bir kere becerilebilirse, oradan yürür hissiyatındayım. O merkezden başlayan ve salona yayılan, tepkinin de desteğin de sevincin de doğru zamanda doğru şekilde ve hep beraber yaşandığı bir yer olur salon, zaten tribüne bir anlam yükleyeceksek bundan daha farklı ne anlamı olsun? Ki eminim, kendine tribünde yer edinebilmek için içlerine sinmeye sinmeye uA'a yakın duran çoğu genç de sonrasında kendilerini buraya daha yakın hissedecekler. 

Böyle veya başka şekilde nasıl olacaksa olsun, ama lütfen kafamız rahat, huzurlu ve kendimizi mekâna tümden ait hissedeceğimiz bir ortamda maç izleyelim artık. Ben ortada giden bir Euroleague maçında mola dönüşü hücuma çıkarken Wesley Sneijder tezahüratının olduğu bir tribün istemiyorum. Ben kendi renktaşına saldıran insanların ele geçirmiş olduğu bir tribün istemiyorum. Ben yaş ortalaması belki 20 dahi etmeyecek bir grubun sürekli "çok çile çektik ağğğbi anasını sikeyim" kafasında arabesk tezahüratlarla meyhaneye çevirdikleri tribün istemiyorum. Ben her 1 sayının hesabını yaptığımız Eurocup yarı final maçının son 1 dakikası oyunu bırakıp Sebo reisine dönen tribün istemiyorum. Tribüne gelip sahada olan bitenden bağımsız bağırmayı taraftarlık kabul eden ve bu şekilde kendini tüm taraftarların temsilcisi sanan kafadaki adamların kazandığı bir ortam görmek istemiyorum. 

Tüm bunları, bu işlerin çok büyük oranda dışında kalmış birisi, bir taraftar olarak söylüyorum ve diliyorum. Çok iyimser değilim ama umarım bir gün o bahsettiğim ortamı yaşarız ve bazen mantıksızca sevdiğimiz Galatasaray'ı da layık olduğunu düşündüğümüz bir ortamda izler, destekleriz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder