13 Şubat 2017 Pazartesi

Blake Schilb Dosyası


Merhaba gönül dostları. Ara ara birşeyler yazmak gerekli sanırsam, en azından benim gibi çoğunlukla konuşmayı beceremeyen biri için. Zira konuşarak veya yazarak ifade etmediğin vakit içinde patlayabiliyor birikenler. Patlamasa başka şeyleri dolaylı yönden etkiliyor da olabilir. Kimya'da vardı ya, denkleme girenler çıkanlara eşit olacaktı diye onun gibi. Bir şekilde içeride oluşanı dışarı atmak lazım. Sindirim gibi de diyebiliriz hatta. Tabi bu içeride biriken duyguları doğru sindirmek, düşünceleri olgunlaştırmak da önemli. Aceleye getirmemek, zamanı iyi seçmek lazım yazmak için.. (düşünenadam.jpeg) Neyse yeter bu kadar felsefik mastürbasyon. Hadi biraz da GSOdeabank mastürbasyonu yapalım, konumuz Blake Schilb.

Malumunuz geçen sezon takımın çekirdeğindeki topçulardan biriydi Blake. Performansıyla Errick-Micov-Lasme üçlüsü kadar istikrarlı kalamasa da hep koçun güvendiği bir isim oldu. Misal son Strasbourg maçında 38:17 oynayarak en çok süre alan topçu idi. Kendisini yetenekleri, estetik tarzı ve iyi oynadığı zamanki fark yaratış biçimiyle birlikte ayrı bir sevdim geçen yıl. Lasme gibi sevmedim misal, onunki kadar heyecanlı ve coşkulu değildi aşkımız :( Daha çok hüzünlü olarak tarif edebilirim. Kardeşini kaybettiği gün kimseye haber vermeden maça çıkması da onu tanımlıyordu, zaman zaman yüzünde gördüğümüz o yorgun ifade ve bunun performansına olumsuz yansıması da. Daha iyi olabilecekken olamayışı ve keşkelerin verdiği bir hüzünle, ama altı boş olmayan bir sevgiydi. Sonuçta sürekli kötü oynayan veya zarar veren bir isim değildi. Eksik kalıyordu sadece. Ve bu sebeplerden ötürü takımdan ayrılma ihtimali kuvvetlendiğinde üzülmüş, sonrasında sözleşmesi uzatıldığında ise o zaman şartlarında mantıksız, tutarsız ve kısa süreli de olsa bir sevinç yaşamıştım :(  

Blake'in bu potansiyeli altında kalma hikayesi lise yıllarına kadar dayanıyor. Çok detaylı bilmiyorum, tesadüfi görmüştüm bir yerlerde sonrasında daha da araştırmadım ancak lise zamanlarında hot prospect for the future statüsünde olan ve iyi kolejlerden davet mektupları alan bir isimken okulunun alkol politikasını birkaç kez ihlal etmiş katıldığı partilerde. Özellikle ilk aldığı cezadan kısa bir süre sonra bunu tekrarlaması siciline oldukça olumsuz yansımış ve tekrar ceza alıp gözden düşmüş. O dönem "aldığım en büyük ceza annemin benimle ilgili hayal kırıklığına uğramasıydı" da demiş. Zor tabi :( Sonrasında pek bilinmeyen bir kolej takımında oynadı, en azından ben bilmiyorum. Devamında ise Avrupa'da Çek Cumhuriyeti, Fransa ve kısa süreli olarak Kızılyıldız'da üst seviye basketbol radarına zaman zaman girse de genellikle gözlerden ırak bir isim oldu. 2012-13 sezonunda Hawkins'in malum durumu sonrası almaya niyetlendiğimizi ve kendisinin teklifi reddettiğini hatırlıyorum. 2014-15'teki Paris Levallouis sezonunda ise izlediğim kadarıyla iyi bir sezon geçirmişti. Devamındaki yaz mevsiminde de parçalıyı giydi, iyi-kötü takımın taşıyıcılarından biri oldu ve birlikte Eurocup'ı kazandık. Zannedersem şu fotonun hikayesi de hem geçen sezon hem de bu sezonki performansıyla derinleşmiştir.

Son dönemde iyice artan bir performans grafiği var kendisinin. Sezona kötü başlaması, o gün koşullarında takımda çok da yerinin olmaması ve tüm o sezonbaşı karmaşası içinde koçun kendisinden vazgeçememesi de sanırsam benim gibi onu sevenleri soğuttu bir parça. Önceden sevmeyenlerse direkt sövmeye başladılar :( Sonrasında daha iyi oynamaya başladı, galibiyetlerde ciddi rol oynadı ancak savunmadaki kaçak oyunu direkt veya dolaylı olarak zarar veriyordu. Şu son 3-4 haftada ise bunu da aştı, çok iyi savunma yaptığını söylemeyeceğim ancak azami bir efor sarfediyor ki hücumda yaptıklarını düşününce o azami seviye yeterli. Ribaundlara ise her zaman destek veren bir isim oldu zaten. Ve tüm bunların bileşiminde en düz tabirle ortaya karakter koyduğunu görüyoruz. Liderlik, sorumluluk alma karakterini.. Şurada PAO maçının 3. çeyreğinde art arda bulduğu 10 sayı var, 4 basketle birlikte. Ancak bunun yanında 0:55-1:10 arası üç tane hustle mücadelesi kazandığına dikkat edin, işte demek istediğimi özetleyen tablo bu. Kariyerine çok hakim değilim ancak bu seviyede bu kadar fark yaratacak kadar iyi olduğu dönem ya yoktur ya da azdır tahminimce. Ve o böyleyken onu sevmemek zorlaşıyor :(

İşte böyle karışık bir hikayemiz var Blake Isaac Schilb'le. Öyle ki bana birşeyler karalatmaya sebebiyet verecek kadar duygu ve düşünce biriktirdi son günlerde. Artık bir parça iade-i itibar yapmak mı ya da sadece son dönem performansına birşeyler atfetmek mi istedim sebebini tam bilmesem de benimle benzer duygulara sahip insanlar olduğunu biliyorum. Hep böyle oynamaya devam edeceğine güvenmek tabi ki zor hala. Zaten en son takım toparlayıp biraz güzellemeli bir yazı yazdıktan sonra düşüşe geçmiştik, şimdi yine benzer bir durum olabilir ve olursa kgokkaya blogdan atsa hakkıdır :( Ancak Schilb'in tekrardan gönlümü kazanmış olmasına karşı kayıtsız kalamadım ve kendisine bu yazıyı armağan ediyorum. Okuyanlardan ARO, kendinize iyi bakın.

Selam ve dua ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder