1 Nisan gecesi başlıyorum yazıya...
Aslında bu yazıya iki gece önce başladığımda daha farklı bir başlangıç yazmıştım ancak yaşananlardan sonra Yasin Abi'nin yazdıklarıyla neredeyse paralel olmakla beraber ben de bir şeyler söylemek durumunda hissediyorum kendimi. Zira şu an saldırı altında olan, itibari zedelenen şey, yani Galatasaray basketbolu, benim hayatımda yeri doldurulması zor olan bir kaç şeyden biri. Neyse olaya biraz yukarıdan bakıp olanı biteni tanımlamak gerekirse yaşananlar oportünistlikten öte bir ahlaksızlık, babası-kardeşi yaşında insanlara polisin gözü önünde saldırmaya varacak kadar bir korkusuzluk ve sınır bilmezlik ancak hayatında girdiği kavga ortalaması 0'la 1 arasında gezen bir grup tarafından üç kere ıslıkla bastırılınca dördüncü kez bastırılmamak için maç sonuna kadar bayıcı şarkılarını söyleyecek kadar da bir cesaretsizlik ve yaptıklarına inanmamaydı.
Sildiğim yazı başlangıcında, çıkan Pangos-Parakhouski haberlerinin güvenilir olmadığını ama bize sadece ve sadece Ergin Ataman'ın 6. senesi için çalışmalara başladığını işaret ettiğini yazmıştım. Bence koç zaten kalacaktı, ancak şimdi kalmalı. Eğer kalmazsa bu güruh kendini kulüpte söz sahibi olarak görmeye devam edecek ve İpekçi'deki en güzel açılı koltukları bolca tükürük saçıp basketbolun doğasıyla alakası olmayan şekilde arabesk şarkı söylemek için işgal etmeye devam edecekler. Evet koç kalmalı, kesinlikle kalmalı. Bu bizim takım olarak yeniden yapılanmamızı belki bir-iki sene daha geç yapmamıza neden olur ancak, eğer bu mücadeleyi kazanırsak Galatasaray basketbolu sırtındaki bir yükten kurtulmuş olur.
Neyse değişkenlerine hakim olamadığım konular hakkında çok konuşmayı sevmem ve işin kötüsü son 2 paragrafta olmasını istediğim şey benim burada üç yazıda kendimce yaptığın şeyin tamamen boşa gitmesi anlamına gelecek. Ama olsun başladığım işi bitirmem daha doğru olur. Neyse lafı çok uzattım, çok basketbol izleyen küçük kuzeniniz, sizi yazın sahil kenarındaki basket potasına şut atmaya götüren abiniz bendeniz Fed'in sizin için özel olarak scout ettiği oyuncuların üçüncü partisi şu şekilde:
Raymar Morgan:
28 yaşındaki Ulm oyuncusu, Birleşik Devletlerli pivot/forvet. Ulm'un bu seneki yükselişinden bir önceki yazımda da bahsetmiştim ve iş aradan geçen bu iki haftalık dönemde daha da ciddileşmeye başladı. İlk önce Brose'yi bu sezon ikinci kez yenen ve namağlubiyetini koruyan Ulm, havadaki Euroleague kokusunu almış olacak ki kadrosuna bir de Avustralya Ligi'nden ekleme yaptı. Brose'nin bu sezon her kritik senaryonun sonunda "kötü son"la karşılaştığını da işin içine ekleyince Ulm bu peri masalını güzel bir bitirmek adına iyi bir fırsata sahip. Eğer bu görevi başarırlarsa ulaşacakları ödül, düşündüklerinden de büyük olacak. Kulüp için neredeyse sahip olduğu bütçe kadar bir Euroleague geliri ve transfer pazarında oyuncular için çekim merkezi olma, Koç Leibenath için "elitler" seviyesine girme şansı ve tabii ki oyuncular için de hem kontrat hem de klas olarak yükselme fırsatı. İşte bu büyük fırsata sahip oyunculardan biri de Raymar Morgan.
Raymar Morgan'ı birine övmek istiyorsanız, başlamanız ve üstünde bolca durmanız gereken nokta kuşkusuz ki onun hücumu. Çok çeşitli bir hücum repertuvarına sahip olan oyuncu, hücumda bir pota altı elemanından beklediğiniz her şeyi yapabiliyor. Sol pinch-post'ta aldığı zaman hem yüzü dönük hem sırtı dönük potaya yaklaşabiliyor. Pick&roll oyununda ayakları hızlı ve bu saydığım üç oyunda da potaya yakın bitiriş konusunda meziyetli. İkili oyunları pota altındaki partneri Augustine Rubit oynadığı zaman uzak orta mesafede bekleyerek rakibi esnetebilen isim, top kendisine döndüğü zaman şutla bitirebiliyor. Maç başına 11 tane ikilik atış kullanan Raymar Morgan, bunları %60'ın üzerinde bir isabet oranıyla bitiriyor. Maç başına yalnızca bir tane kullansa da yay gerisinden de %45 oranla isabet bulan oyuncu, maç başına 6 kez de çizgiye gidiyor ve orada da isabet oranı %77.
Yazıyı yazdığım tarihte Almanya Ligi'nde 19.1 sayı ortalaması yakalayan Raymar Morgan, hem lig lideri takımının hem de ligin sayı kralı. Saha içi isabet oranında da en çok sayı atan ilk 25 oyuncu arasında lider. Aynı zamanda verimlilik puanında da lig lideri olan oyuncunun ofansif rating'i de 134 ki Galatasaray'ın bu sene bu alandaki en iyi oyuncusu 124'le Tibor Pleiß. Tüm bunların yanında maç başına 2.08 asist ortalamasıyla oynayan Raymar Morgan, Ulm seviyesindeki bir takım için neredeyse bir hücum tanrısı ve büyük maçlarda da sinen bir isim değil. En son geçen hafta oynanan Brose maçında 24 sayı - 9 re-bound - 2 asist yapan oyuncunun bu istatistikleri Daniel Theis gibi Avrupa'nın en solid uzunlarından birine karşı yaptığını da unutmayalım.
Ee peki Raymar Morgan neden 28 yaşında Ulm forması giyiyor? Bir kaç sebebi var, Öncelikli sebebi oyun stili. Raymar Morgan'ın alçakta topu alıp birebir oynayan, maç başına 12 top kullanan oyun stili tıpkı bu sene bizim Daye'de asla yapamadığımız gibi bir coaching planlaması gerektiriyor. Yanına şutu olmayan, atlet Rubit'i, onun post oyunlarına alan açabilecek kadar şutu olan Butler'ı, arkasına da boyuyla yer kaplayabilen ve Morgan'dan artan sürelerde takıma asla eksi yazmayan Tim Ohlbrecht'i koyan Leibenath'ın bu sene bu deneyinde başarılı olduğunu söylemek mümkün. Ancak bir üst seviyede hala test edilmedi.
Diğer bir sebep de Raymar Morgan'ın size'ı. Güçlü bir oyuncu olmasına rağmen Raymar Morgan 203 boy 100 kiloya sahip. Bu sene başı bizde size'ından dolayı 5 numaraya koymaktan çekindiğimiz Thompson aynı boyda Morgan'dan 10 kilo daha kalıplıydı. Bu düşük kalıbının yanında asla bir pota koruyucusu da olmayan oyuncu işin savunma konusunda Rubit gibi takım arkadaşlarını arıyor. Oyununun rebo kısımlarına bakacak olursak Raymar Morgan maç başına 7 re-bound'la çok da fena olmayan bir re-bound istatistiği yakalamış durumda ki bu istatistiğiyle takımının en iyi ancak saha olduğu zaman aldığı re-bound oranı sadece %17.4. Bu bir pivot için asla doyurucu bir istatistik değil.
Raymar Morgan uzun zamandır zihnimi kurcalayan, et mi balık mı olduğuna karar veremediğim bir oyuncuydu ki yukarıda da hem övgülerimi hem de soru işaretlerimi uygun bir şekilde yansıtabildiğimi umuyorum. Ancak bu sezon oynadığı basketbol kesinlikle bir üst seviyeye çıkmayı hak ediyor. Onun gibi komple hücumcuları seven Ataman, bu sefer tembellik etmeyip onun oyununun üzerine çalışırsa ya da direkt Leibenath gibi çalışkan bir koç takımın başına geçerse Raymar Morgan'ı İpekçi'de izlemek keyifli olabilir. Ancak hala soru işaretlerim var. Gelirse ve patlarsa mes'uliyet kabul etmiyorum.
Isaac Fotu:
23 yaşındaki CAI Zaragoza oyuncusu. Yeni Zelandalı forvet. Isaac Fotu benim İspanya'daki Dünya Kupası'nda tutulduğum, sonra da istikrarlı olarak takip ettiğim bir oyuncu. O mücadeleci ve yırtıcı Yeni Zelanda takımında psikopat Mika Vukona ile pota altını tamamlayan, ayakları hızlı, savunmada sert ve şutu da olan oyuncu tiplemesi ile bende müthiş bir ilk intiba yaratmıştı. O turnuvadan sonraki sezonu kolej oynadığı Hawai'de geçiren isim, erken profesyonellik kararı alıp ACB'nin yolunu tuttu ve burada da fena işler yapmadı. Bu paragraftan sonra okuyacaklarınız benim bireysel abartım da olabilir ancak Fotu'nun uygun şartlar ve uygun koçla beraber çalıştığı zamana kesinlikle bir üst seviyeye çıkacağını düşünüyorum.
Peki nereden başlayayım size evladımı anlatmaya? Bu soruya en doğru cevap tutkallık yeteneği olacaktır. Isaac Fotu 2.03 boyu ile hem üç hem dört oynayabilen bir isim. Kalıplı ve atletizm olarak da çok sıkıntısı olduğunu söyleyemeyiz. İspanya Ligi'nin dinamikleri ve iki senedir Norel-Jelovac gibi iki tane ayakları sıkıntı, potadan çok uzak oynamayan oyuncuyla beraber oynadığı için çok geliştiremese de iyi bir cut yeteneği var. Kalıbıyla potaya yakın mesafede aldığı darbelere karşı kendini koruyabilen oyuncu, o bitirişlerde de meziyetli bir isim. Savunmada da rakibini karşılamada ve cut kovalamada başarılı olan oyuncu şu anki Zaragoza kadrosunda savunmada ne vereceğinden emin olabildiğiniz az isimden biri.
Oyunun re-bound kısmında oldukça aktif olan oyuncu, içinde bulunduğu takımda tonla potaya yakın oynayan oyuncu varken aldığı maç başına çektiği 6 re-bound ile takımın en fazla re-bound alan ismi Henk Norel'le aynı ortalamaya sahip. Oyunda olduğu zaman toplam re-boundların %14.1'ini alıyor ki an itibari ile Austin Daye'den %2 önde olduğunu belirtmek gerekiyor. Re-boundları türüne göre ayırdığımız zaman savunma re-boundlarındaki yüzdesi %20.1'e çıkıyor ve bu alanda da takımımız pivotlarından Alex Tyus'un %1.8 önünde bulunuyor. Hücum re-boundlarına girmektense geçişte rakibi karşılamayı seçen Fotu'nun bu özelliği benim nezlimde bir artı olmasına karşı orada da çok kötü olmayan %9.5 istatistiğine sahip.
İşin hücum kısmında cutlarına alan bulamadığı için genellikle sağ taraftan post-up oynayan isim, 3 numara oynadığı zaman rakibine karşı ciddi eşleşme sıkıntısı yaşatıp potaya giderken, 4 numara oynadığı zaman da şutuyla bitirmeyi seviyor. Bu sezon 6.2 iki sayılık atış kullanarak %66'dan fazla isabet oranı yakalayan oyuncunun yay içinden iyi bir bitirici olduğu pek tabii söyleyebiliriz. Ancak işin hücum tarafında işler bundan sonra biraz olumsuzluğa sürükleniyor zira Isaac Fotu geçen senelerde %37 ve %35 ortalamalarla üç sayılık isabet bulurken bu sene bu ortalaması %9'a kadar geriledi. Aynı şekilde %75 olan serbest atış isabet oranı da %60'a gerileyen ismin CAI'de (ya da İspanya'da) geçirdiği her dakika gelişimi açısından eksi yazıyor. Ancak tüm bunlara karşı Isaac Fotu takımının en iyi hücum rating'ine sahip ismi ve kariyerinin en yüksek sayı ortalamasını da bu sene tutturmuş durumda.
Isaac Fotu hücumun diğer taraflarında çok bezi olmayan bir isim onun için de bir paragraf daha açıp zaten uzun sürecek yazıyı biraz daha yormak istemiyorum. Özetleyecek olursam; Isaac Fotu 23 yaşında, oyuna sadakati yüksek, enerjili ve savunma yapmayı bilen bir isim. İşin hücum tarafında da tamamen eksi yazdığı söylenemez ve iki senedir Tomas Bellas - Stefan Jelovac gibi İspanya'da basketbol oynanmasa aç kalacak adamların etrafına kurulmuş bir düzende gelişimine engel oldu. Eğer kısık bütçelerle yola çıkacaksak Isaac Fotu düşünülmesi gereken bir isim. Onu parlatıp -en azından saçlarıyla- Avrupa basketboluna yeni bir Shaun Stonerook hediye edebiliriz. (Yazar Notu: Kabul ediyorum çok abartı oldu bu cümle :/)
Ondrej Balvin:
24 yaşındaki Estudiantes oyuncusu. Çek pivot. 2013-14 Cajasol Seville kadrosu... Böyle söyleyince o kadro size hiçbir şey ifade etmiyor ancak tıpkı futbolda potansiyeline ulaşmadan dağılan Porto takımları gibi potansiyellerini bu Endülüs şehrinin dışında gören çok şaşalı bir kadroydu. O kadronun içinde şu an NBA'de superstar adayı olan Kristaps Porzingis ve onun gayet iyi bir sezon geçiren güncel takım arkadaşı Willy Hernangomez vardı. Yine şu aralar NBA'de forma giyen ve Ocak ayında takımının 7. adamı olan Tomas Satoransky vardı. Şu sıralar Euroleague'de oynayan ve Kazan'da son iki sezonu olumlu geçiren Latavious Williams vardı. Sevilla'dan ayrıldıktan sonra İspanya Ligi'nde seviye atlayan Joan Sastre ve (ilk yazıda adını geçirdiğim) Scott Bamforth vardı. Ve bir de bu bölümde okuyacağınız arkadaş vardı. Çek Cumhuriyeti doğumlu olup en iyi pivot fundamental'ine sahip olan pivot... Ondrej Balvin.
Bu diss ve nostalji dolu girişin ardından çok uzatmadan oyuncumu tanıtmaya geçeyim. Çok kısaca özetlemek gerekirse; Ondrej Balvin çok iyi bir 5 numara yedeği. Ancak tabii ki açmak lazım. Balvin'in en önemli meziyeti pick&roll hücumu. Forvetten ya da tepeden pick&roll oynarken hem iyi perde yapan hem de potaya doğru hızlıca hareketlenen oyuncu, 2.17 boyu ile topu hareketli aldığı zaman durdurulması zor bir isim. 2.17 boyuna karşı elleri kütük olmayan pivot, pota çevresinde iyi bir bitirici. İkili oyunlar sırasında da top yere indirmekten kaçınmayı da biliyor. 24 yaşını geçirdiği bugünlerde pick&roll hücumu konusunda çok şeyi öğrenmiş olması bile kendisi adına büyük bir artı.
Bu sezona başlarken ki en büyük eksikliği içeri devrildikten sonra weak-side'da kalan şutörü görebilmekti ancak Estudiantes'teki maçları bize o konuda da aşama kaydettiğini gösteriyor. Bayern'den ayrıldıktan sonra İspanya'da sahaya çıktığı 7 maçta 1.6 asist ortalaması yakalayan dev pivot, özellikle Alen Omic'e bolca zor zaman yaşattığı maçta yaptığı 5 asistle dikkat çekmişti.
Bir oyuncunun iyi bir yan parça olmasının ana şartını tanımlayacak olursak; bu, güçlü bir silahının yanında diğer konularda da takımına eksi yazmamasıdır. Ondrej Balvin de bunu başarabilen bir isim. Re-bound konusunda çok bir sıkıntısı olduğunu söyleyemeyiz. Zaten 217 boyu ve yeterli kalınlığı ile pota altında çokça hacim kaplayarak topları almasını biliyor. İstatistikle destekleyecek olursa Balvin'in savunma re-boundlarındaki oranı bu sene İspanya'da %26. Bu Balvin oyundayken kendi potalarından seken her 4 topun 1'inden fazlası onun eline düşüyor demek. Bu bile onun ne kadar kalifiye bir re-bounder olduğunu anlatmaya yeter.
Yine Ondrej Balvin'in bu sezon Bayern ve Estudiantes'te aldığı ortalama süre 11 dakika, yakaladığı blok ortalaması ise 1. Bu da PER40'ta 3.8 civarı bir şey yapıyor ki bu da gayet elit sayılabilecek bir ortalama. Bizim blok canavarı uzunumuz Alex Tyus'ta bile bu ortalama 3.5'un altında çıkıyor. Ve iyi haber Balvin asla rakiba kanal açan bir uzun değildir. Karşıdan gelen rakipler konusundaki en büyük sıkıntısı ise ellerini dik tutmayı becerememek ancak bu da kapatılmayacak bir eksiklik değil. Balvin yüzü değil de sırtı dönük potaya yaklaşan rakiplere karşı da güçlü bir isim. Darko Planinic kadar temasçı ve sert olduğunu söyleyemeyiz ancak kesinlikle post-up oynamak için uygun bir rakip değil. P&R savunmasında da oyun potadan 10 metre uzakta oynanmadıça bir sıkıntısı olduğunu söyleyemeyiz ancak oyun oraya açıldığı zaman doğal olarak uzununu yakalamakta sorunlar yaşıyor.
Bunların haricinde de Ondrej Balvin bir çok geliştirilebilir noktaya sahip. Post-up'ta itilmeyen kalıbı ve iyi potaya yakın bitirişiyle daha iyi bir post-up oyuncusu olabilir. %79 serbest atış isabeti bulan bileğiyle kendine bir orta mesafe tehdidi yaratabilir. Ya da kuvvetlenerek tamamen bir tanka dönüşebilir. Kendisi yatırım yapılmayı bekliyor ki onu gönderip Booker-Zirbes gibi bozuk bir ikili yaratan Bayern hem sezon için hem de gelecek için hata yaptı. Onların yaptığı bu hata da yaz aylarında değerlendirilmek için bekliyor olacak. Değerlendiren taraf olmak da bizim elimizde.
Mateusz Ponitka:
23 yaşındaki Pınar Karşıyaka oyuncusu. Leh guard/forvet. Geçen senenin Eurocup Rising Star'ı ve Polonya basketbolunun Waczynski ve şu satırları yazdığım gece NCAA finali oynayacak Karnowski'yle beraber prensi. Adını orta seviyede güzelce duyurduktan sonra hedefleri oldukça küçülen Karşıyaka'ya, 250 bin dolar gibi cüzî bir miktara imza atması bu yaz en şaşırdığım transfer haberlerinden biriydi. Nenad Markovic gibi değerli bir koçun onu etrafına bir düzen kuracağını ve Türkiye Ligi'nde nihayet kendini geliştiren bir kısa izleyeceğimizi ummuştum ama Karşıyaka gidip sezonu Summers ve J'Covan Brown gibi iki tane hilkat garibesi skorerin etrafına kurguladı ve Ponitka'nın bu senesi biraz boşa gitti. Ama Ponitka piyasada hala değerli bir isim, en azında şimdiden bile bir Euroleague takımından teklif aldığını bizzatî biliyorum.
Ponitka'nın rol dağılımı olarak J'Covan Brown, Mike Green gibi adamların gerisindeyken neden bu kadar değerli peki? Öncelikle Mateusz Ponitka, Euroleague seviyesinde takımlarda bile rahatlıkla rol alabilecek mentalitede bir isim. Bu seneki zorlu Euroleague bize oyun olarak gösterdi ki kadro mühendisliklerini ayarlarken belki de en fazla dikkat etmeniz gereken stabil katkı verecek bir savunma hatta daha da ayrıntılı konuşacaksak bir dış savunma oluşturmak. Eğer kanatlarınızdan kolay delinmiyorsanız içeriye Voigtmann gibi Kuzmic-Bjelica gibi savunması çok soru işareti olan adamları koysanız bile savunmanızın omurgası kırılmıyor. İşte Mateusz Ponitka bir Euroleague takımında bile bu ihtiyaca cevap verebilecek kalitede bir isim. 23 yaşındaki hali bile.
Saso Filipovski play-book'undan müthiş bir set. Bost-Koszarek-Poni-Borovjak
Ponitka'yı iyi bir dış savunmacı yapan en önemli şey pas kanallarına baskı yapması ve tembel paslarda uyanık olması. Bu sene ligimizde 1.7 top çalma ortalamasıyla oynamış ki onun üstündeki oyunculardan sadece Osiris Eldridge'in top çalmak için pozisyonunu bırakan adamlardan olmadığını söyleyebilirsiniz. Tabii pas kanalına iyi baskı yapmak gibi oldukça daraltılmış bir savunma yeteneğinin tek ölçüsü steal ortalaması olamaz, bu illa savunma ratinginde de kendini gösterir. Ancak Karşıyaka gibi sağlıksız bir düzende 30 dakika oynayan bir oyuncunun iyi bir savunma ratingine sahip olması zor ki kendisinin ratingi 106 civarında kalıyor bu sene. Ancak geçen sene Euroleauge'de takımının açık ara en iyisiydi bu dalda. Ponitka yine geçiş savunmasında rakibi karşılamak konusunda iyi bir isim ve kendi atletizmine sahip dış oyuncular gibi provoke olup rakibe saldıran bir savunmacı değil. 30 dakika ortalamayla oynadığı bu sezonda maç başına sadece 1.8 faul aldı.
Ponitka yine bu temel artıları oldukça iyi besleyebilecek bir atletizme de sahip bir isim ve bunu da hücumdaki ana silahı olarak kullanıyor. cut işlemesini biliyor ve transition hücumunda ortaya girip potaya gitme konusunda çok çabuk. Bunun yanında geçtiğimiz sezon Gora'dayken Dejan Borovnjak'ı beslediği cut oyunları ve ikili oyunlar hücumunun önemli parçalarındandı. Bu sene özellikle Green geldikten sonra o kadar ikili oyunlara yön verdiğini söyleyemeyiz ancak yine de 2 asist ortalaması tutturmuş durumda. Kendi skorunu yaratması istendiği zaman yine en verimli olduğu nokta ise çabuk ilk adımıyla rakip savunmayı delmek ancak bu sene iki tane game-winner attığı post-up oyunu da oyununun en gelişen yerlerinden ve potaya yakın bitiriş yeteneğini de düşününce ileride şu an olduğundan daha iyi bir post-up hücumcusu olacağına şüphe yok.
Ponitka tabii henüz 23 yaşında bir isim ve onu beğenen bir basketbolsever olarak ondan geliştirmesini beklediğim şeyler var. Bunlardan en önceliklisi dış şutu. Kullanma sayısını bu sene biraz daha yukarı çekti ancak ligimizde sadece %30'la isabet buluyor. Orta mesafede iyi atan, post oyunlarını fadeaway'le de bitirebilen bir oyuncunun dış şutunu geliştirmesi için sadece üzerine düşmesi yeter. Bir çok örneği var işte en önümüzde olanı Göksenin Köksal. İki sene önce ligde %29'la atıyordu, bu sene %40'la atıyor, Ponikta'nın %35'in üstüne çıkmaması işten bile değil. Yine bir diğer geliştirmesini beklediğim nokta da top kaybı sayıları ancak bu kısımda olgunluk çok önemli. Bir atlet dış savunmacı rolü için iyi bir handler ancak geçen seneden bu seneye asist/turnover ratingini neredeyse ikiye katlayan bir Adam Hanga gelişimi göstermesi onu iyice komple bir oyuncu haline getirecektir.
Bunların üzerine bu sezon savunma re-bound oranı %13 olan oyuncunun boyuna göre oldukça iyi bir re-bounder olduğunu söyleyebiliriz ancak bunu ölçmek için daha stabil takımlarda oynaması gerektiğini düşünüyorum. Neyse Ponikta başlığı altında çok gevezelik yaptım. Bağlamak gerekirse; genelde Querejeta böyle oyuncuları sektirmez. Ancak sekerse pazarda Ponitka'ya sözleşme önerecek duruma gelebilirsek kesinlikle önüne bir kontrat sunmalıyız. Bu yaz Karşıyaka çok hızlı davranıp onu getirmeyi başardı, bu yaz bu başarıyı kendi şube yönetimimden de beklemek en doğal hakkım.
Mathias Lessort:
21 yaşındaki Nanterre oyuncusu. Fransız pivot. Belki de yazı dizimdeki getirilmesi en zor oyuncu kendisi ve onu da yazı dizimin sonuna sakladım. Kendisi bu sene draft'a girecek ve bu kısa ağırlıklı draft'ın değerli uzunlarından biri. En azından Euro-prospectleri de yakından takip eden Draftexpress onun seçilmesine kesin gözüyle bakıyor. Ancak birazdan söyleyeceğim sebeplerden ötürü kısa vadede NBA'de tutunması mümkün değil ve Summer League'den sonra ya D-League'e gidecektir ya da daha da pişmek için Avrupa'ya dönecektir. O aralarda ona sahip olmak için elimize bir fırsat geçebilir ve bu olursa bence kaçırılmaması gereken bir fırsat.
Peki neden? Mathias Lessort Avrupa seviyesinde atlet bir pivottan isteyebileceğiniz her şeye neredeyse sahip. Açmak gerekirse, kendisi çok iyi bir pick&roll oyuncusu. 205 boyuna rağmen sahip olduğu 115 kilo ve büyük poposu onun perdesini kullanan kısa için oldukça yeterli bir alan açıyor. Perde yaptıktan sonra o popodan beklenmeyecek seviyede çabuk ve yaşına göre de doğru açılarla hareket ediyor. Ama onu iyi bir pick&roll hücumcusu yapan en önemli şey müthiş bir atlet olması ki pick&roll fundamentali berbat olan Alex Tyus'ın bile "at havaya" taktiği ile kendine nasıl bir silah yarattığı ortada. Lessort o kalıbına rağmen Tyus'tan bile atlet olabilir ki ikili oyunlara kanatlardan yardım geldiği zaman kanatların direkt üstünden atlayarak bitiriyor pozisyonları. Savunmacısı yakaladığı temaslardan asla çekinmiyor. Kariyeri boyunca PER40'ta maç başına 6'dan fazla kez çizgiye gitmeyi başardı ve sert temaslara rağmen de oldukça iyi bir bitirici olduğunu söylemek gerek. Saha içi isabet oranı %61. Bunlarda da tabii çift ayakla zıplamayı öğrenmiş olması önemli bir etken ve bir pick&roll uzunu için önemli bir fundamental yeteneği. Lessort pick&roll hücumunun yanında çok da iyi bir kulvar koşucusu. Bir pivot olmasına karşın maç başına 1.3 sayıyı geçiş hücumunda buluyor.
Mathias Lessort'un oyununun savunma tarafı da bu pick&roll hücumundan geri kalır değil. Bu sene PER40'ta maç başına 2.2 blok ortalamasıyla oynuyor. Bu atlet özellikleriyle sivrilen bir pivot için çok etkileyici gözükmese de yine PER40'ta çaldığı 1.7 top bence oldukça doyurucu. Pick&roll savunmasında oldukça iyi. Rakip kısayı show-up'la karşılaması gerektiği zaman çabuk ayakları onu kısanın yanından çok çabuk şekilde match'inin yanına götürüyor. Yine ters eşleşmede kaldığı zaman kalıbı ve atletizmiyle rakip kısa için kolay kolay kullanılabilecek bir rakip değil. Bunların yanında rakibi post-up oynadığı zaman temas yaratmaktan çekinmeyen oyuncu, 215 civarındaki kanat açıklığıyla da oldukça tehlikeli bir blokçu.
Savunmasının yanında artı bir dal olarak Mathias Lessort'un oldukça iyi bir re-bounder olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bu sene 7.1 re-bound ortalaması yakaladı ki bunu sadece 23 dakika ortalamayla oynarken başardı. Bu sürelerde %21 toplam re-bound, %24 savunma re-bound'u gibi oldukça etkileyici iki istatistiğe imza attı. Oldukça iyi bir savunma re-bounder'ı olmasının yanında kendisi kalıbı ve agresifliği ile hücum re-boundlarında da oldukça aktif bir isim. Bu sezon maç başına 3 hücum re-bound'ı çeken oyuncu, Fransa Ligi'nde saha olduğu zamanlarda %18 hücum re-bound'ı oranı yakaladı ve alanda lig lideriyle aynı orana sahip. Bu oranlara takımımızda tek yaklaşan Tibor Pleiß ve onun rakamları da sırasıyla %22-%17-%13
Mathias Lessort'u neden Galatasaray'a istediğim kısım bu yukarıdakilerdi. Şimdi diyeceksiniz "Madem bu kadar iyi neden bize düşsün?" Sıralamak gerekirse, öncelikle bir NBA pivotu için undersized. 208 boy ve 223 civarı kanat açıklığına sahip Ekpe Udoh bile NBA'de tutunamamışken ve o kadar gelişimine rağmen geri dönemiyorken Mathias Lessort'un bir NBA takımından ciddi bir rol alması ne kadar atlet olursa olsun çok zor. Yine bunların yanında Mathias Lessort hücum yönünde pick&roll oyununun yanına henüz bir silah koyabilmiş değil. Yaşının da etkisiyle post-up oyunlarında çok aceleci ve hata yapmaya yatkın. E sadece %64'le serbest atış atan bileği ona en azından bu dönemde orta mesafede de yardımcı olmayınca oldukça limitli bir hücumcu ortaya çıkıyor.
Galatasaray, eğer Patric Young'i bir kenarda tutarak söylüyorum, son dönemde hiç yapmadığı şekilde eşik atlamak için çalışan ve oldukça potansiyelli olan oyunculara yönelmeye karar verirse Lessort'un halde olduğunu kesinlikle soruşturmalı. Eğer tanking takımlarından birine giderse ve onlar da takımlarında tutmayı tercih ederlerse yapılacak bir şey yok ama yaşlı kıtamızda kalmaya karar verirse Young ve Birch'ten sonra İstanbul-Pire uçuşuna bilet alacak üçüncü oyuncu olabilir.
BONUS BÖLÜM: Aman Hocam!
Bu serinin oyuncu incelemesi yaptığım son bölümünde biraz da yazın pazarda bizim için uygun konumda olabilecek ama bence almamamız gereken oyuncular üstünde duracağım. Evet yukarıda çok yoruldunuz ancak burada da biraz hasbihal etmiş olalım.
Ricky Ledo: Giresun'da bu sene maç başına 19 sayı ortalamasıyla oynuyor ancak biraz da zorunlu şekilde 16.75 şut kullanıyor. saha içi isabet yüzdesi %38. Top elinde olmadığı zaman verimi düşük ve Giresun'da izlediğimiz kadarıyla da oyunu 1-e-5'e çevirmeye yatkın. Bu kadar top kullanmasına rağmen maç başına sadece 5 kere çizgiye gelebiliyor. 3 numara için ne yeterince kalın ne yeterince atlet. E çok iyi bir dış atışçı olduğunu da söyleyemeyiz. Hepsinin üzerine Okben'in Darüşşafaka'ya transferi sonrasında da oynadığı top ortada. Giresun'da neredeyse hiçbir olumlu yeteneği teste maruz kalmadı. Oyun karakteri yan parça olmak için çok da uygun olmayan Ricky Ledo'yu almak bence gereksiz derecede bir risk olur.
DJ Cooper: Aslında burada olmayı bile hak etmeyecek kadar alt seviye bir topçu ama sürekli adı geçtiği için yazalım. Öncelikle bu adam savunmada büyük bir kara delik. 180 boyunu geçiyorum, neredeyse adamına gelen her pas için top çalma yapmaya çalışıyor. Bu sene mesela 2.2 ortalamaya oynamış ancak bu 2.2 top çalmanın takımına maliyeti muhtemelen -10 sayı seviyesindedir. Ee şimdi deniyor ki "çift haneli asist yapıyor, iyi yönlendirici". Valla değil beyler, istatistik ortada: bu adam yaptığı asist(10.4) kadar şut(10.2) şut da kullanıyor. Bu da sadece kendisinin maç başına 20.6 topun nasıl kullanılacağına karar veriyor olması demek. Sağlıklı bir yapının bu adamı kaldırması için maç başına 100 top civarı atması lazım ki bu da deneysel bir takım değilseniz mümkün değil. Bunların üstüne Cooper sezon değil takım istikrarı bile yakalayamamış bir isim. Sadece geçtiğimiz Avrupa sezonunda üç ayrı takımda forma giydi. Bu kastığı istatistiklerle seviye yükselmesi mümkün ama yükseldiği seviyede başarılı olabileceğini kesinlikle düşünmüyorum.
Thanasis Antetokounmpo: Takımı Andorra bu sene play-off potasında ki takımın yöneticisi Albicy'i ilk yazıda yazmıştım. O takımda atletizmiyle dikkat çeken Thanasis'in ismi de transfer için çokça zikredilen isimlerden. Bu transferin mantıklı olup olmayacağına karar vermek için de bazı sorular sormak lazım. Thanasis o 201 boyuyla pivot oynayabilir mi? Hayır, oynayamaz. Fundamental'i basketbol oynamaya dün başlamış bir çocuk gibi. 3 oynasa da 4 oynasa da şutuyla rakip savunmayı gerebilir mi? Hayır, hem maç başına 1.2 dış şut kullanıyor, hem isabet oranı sadece %21. O boyu ve atletizmiyle fark yaratan bir re-bounder mi? Hayır, sahada olduğu zaman re-bound oranı sadece %13. Şimdi Allah'ı var, abisi Giannis gibi fiziğinden beklenmeyecek seviyede bir ball-handler ancak bunu takımı hayrına bir ikili oyun meziyetine de henüz çevirebilmiş değil. En göze batan özelliği olan blok ortalaması da biraz çok agresif olduğu yardım savunmalarının bir ödülü. Eğer bir atlete sıfırdan basketbol öğretme niyetiniz varsa Thanasis'i alabilirsiniz ancak pazarda daha pişmişini bulmanın o kadar da zor olduğunu düşünmüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder